Yalın ayak 'iç'e doğru...

|
Yalın ayak yürüyorum şu sıralar 'ben' kişisinin içinde. Kâh batıyor ayağıma dikenler, çalılar, kâh gıdıklıyor kadife misâli serilmiş otlar. Nasıl çıktım bu yola bilmiyorum, tıpkı bu yazının nereye varacağını bilmediğim gibi. Kış mı acaba neden? Yoksa oğlumun bitmek tükenmek bilmez uykusuzluk hallerinin, bende yarattığı küçük çaplı çöküntü mü?
Bilmiyorum ama 'sır'ra varır gibi bir heyecanla, bazen de dokunmadan 'giz'in büyüsüne, yol alıyorum, sırtımda -geçmişin söküklerini taşıyan, naftalin kokulu ve bir o kadar da sıcaklığını özleten 'gerçek ben'e boyalı- bir hırka...

Şimdi diyorum kar yağsa, taze çay kokulu mutfağımın penceresinden ılık ılık yayılsam huzura, ilik ilik dağılsam şu koskoca dünyada... İçeriden gül kokulu çamaşırlarımın kokusunu duysam, efil efil dalgalanan müziğin notalarına sarılsam, oğlumun şen gülüşlerine yürek açsam, kucak kucak mutlulukla dolup, yüzümde asılı gülümsemeyle gâni gâni sevinç dağıtsam... Basit arzularım var benim... Kaya kadar sağlam arzular... Aslında 'oracık'ta olan ama bazen başka evrenlerdeymiş kadar uzak kokan...

Seviyorum ben yine de bu ruh hallerini. Hep böyle günlerde açılıyor ta dibimdeki 'geveze' sandık.

Hayatın yolunda gittiğini düşündüğüm(sandığım) her vakit, upuzun boş bir koridordaki hayalim yerleşiyor apansız zihnime. Her iki ucunda aralık birer kapı. Gerideki, 'dön,' diyor, 'burada çözülmemiş olan yok!' Diğeri suskun, sadece derin ışığıyla kamaştırıyor gözlerimi, amacı belli. Önce bir süre durağanlığımı koruyorum, ta ki ışık saçan kapı yem misâli harfleri dökmeye başlayıncaya kadar önüme. Teslim oluyorum. Harfleri tek tek toplarken eteğime, biliyorum topladığım haflerden bana saplanan çok sözcük çıkacak. O sözcükler bir olup zihnimde uğultu koparacak. Uğultuların rüzgarı perdeleri savuracak ve ben açılan yeni pencerede 'çözülmeyi bekleyenleri' bulacağım...

Ah bu kış halleri... Yorgun olmaya gelmiyor işte, aniden yakalayıveriyor insanı. Yakalandım, kaçış yok. Yalın ayak yürüyorum şimdi 'ben' kişisinin içinde. Henüz sadece dikenlere basıyorsam da, umudum saklı kadife çimenlerin ötesinde...

16 yorum:

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Yadıklarını okumanın keyfine doyum olmuyor. Garip bir şey ama senin hüzünlerinde bile keyif alacak yerler buluyorum hep...
Bu arada umarım oğlunun uykuları bana benzemez, küçükken de çok uykusuzdum, şimdi koca kadın oldum değişen hiç bir şey yok. Haftanın 3-4 günü evin içinde mutlaka gecelerin kadınını oynuyorum :))

Butterfly dedi ki...

Yazdıgım koca yorum uctu gıttı:(
dıyordum ki kısaca, sana maıl yazmak ıcın actım once belkı blogunda bır yenı yazı karsılar benı dıye, oyle oldu, tazen cay kokulu mutfak dıyınce benımde hayalım geldı aklıma, taze kurabıye kokan bır mutfak ıle kıtap kokuları ve mum ısıgının huzurunun yayıldıdıgı bır ev,belkı bır gun gercek olur dıye bekledıgım kucuk ama "ben" olan detaylar.. Aysegul haklı galıba bu gunlerde sneı huzunlu buluyorum ama huzun herkese yakısmaz bunu bılıyorum, o yuzden sana hıcbır sey demıyorum, yalan yok yakısıyor ıste... Bır gun BArıs'ın yatagının basucuna gıdıp uyansa da bıraz sevsem dıyeceksın, hatta sen sırf sevmek ıcın bıraz daha fazla sabah erken uyandırmak ısteyeceksın ama muhtemelen soyle bır cumle duyacaksın "ufff anne yaaa, rahat bırak bıraz daha uyumak ıstıyorum, yok mu bır 5 dakıkan yanı" gulumseyıp oradan uzaklasacaksın:) Sevgıyle

s. dedi ki...

Kimbilir belki kadife çimenlerin ötesindeyken dikenler batıyor ayağına. Gülün kendi bedeninde taşıdığı gibi dikenlerini...Ve aslında her güzelliğin kendi içinde kendi dikenini sakladığı gibi...çünkü, güzelliğe uzanan her el, canının acıyacağını bilir...

Derin Sularda dedi ki...

Sen, sen kişisinin içinde yürüyüşlere çık böyle sık sık olmazmı, bizde dökülen harflerden topladığın sözcüklerle mest olalım...

bliyaal dedi ki...

Merhaba,

Benim blogdaki yazınızı şimdi gördüm. Elbette yazıyı ve fotoğrafı dilediğiniz şekilde kullanabilirsiniz. Nitekim ben de fotoğrafı başka bir yerden buldum.

Geveze Kalem dedi ki...

Ayşegül, hiç de garip değil çünkü doğru görüyorsun. Yazılarımın hüzün maskesi altında 'hayta bir oğlan' dolanır hep:) Gerçek şu ki hüznü hiç sevmem, canım sıkılıyor sadece;)
Oğlum ne yazık ki sen gillerden:))) Zaten onun teyzesi ve anneannesi ve hatta kuzeni de öyle. Allahım doğru ya, babası da mırın kırın etmese de uyumaz çok. Ey Allah'ım bir ben miyim uyku delisi?:))

Butterfly, o bahsettiğin gün yarın olabilir mi mesela?:)
Şaka bir yana biliyorum, onunla her günün değerini önemsiyorum,zaten bu uykusuzluk hallerine sırf bunu düşünerek katlanabiliyorum.
Mail yazacaktım ama buradan yazayım, dün gece 2:30'da uyudu, sabah 10'a doğru kalktı, öğle üzeri 1 saatçik uyudu ve saat 22:30'da başlayan uyku maratonumuz az önce sonlandı. Yani haksız mıyım yaa?:(

SS, ben yine de kadife çimenlerde yumuşacık yürüyeceğimi sanıyorum. Çünkü bu ilk yürüyüşüm değil, biliyorum. Yani nasıl desem, dalgalar bir savurdu mu, sonra korkmayayım diye yeniden süt liman oluyor. Oyun gibi tıpkı. Hayatla oyun oynuyoruz işte, kendi çapımızda öylece... :)

Dilek'çiğim, şimdi, 'harfler sana kurban olsun,' diyeceğim ortama uymayacak. Ama sen kulağına fısıldadım farz et. ;)

Bliyaal, teşekkür ederim. O fotoğrafı ve yazını hemen bloğumda paylaşacağım. Valla kim çektiyse aklına sağlık ne diyeyim.

Tugc dedi ki...

Ben burayi yeni buldumç Ne güzel bir blog:)

pigmelerle.dans.eden dedi ki...

Merhaba,
az once bilgisayarimi actigimda karsimda birbirinden heyecanli mesajlar gorunce ben de heyecanlandim. Megersem birisi dun geceyi benimle beraber gecirmis de haberim yokmus :)
Cok tesekkur ederim.

Not: Kertenkelenin fotografini blogspot.com kendi kendine yuttu ama koyacagim geri fotografi buldugumda. Cennetin fotografini da...

İLKAY dedi ki...

Sema'cığım merhaba canım,
Haklısın ben hemen "Kelime Oyunları" kategorimi açıyorum canım...Uyarın için çok sağol...Yazıyı yayınladığımda da sana haber veririm canım....
Sevgilerimle,
LİNKLERİ BURADAN VEREYİM CANIM...

http://pastacipapatyalar.blogspot.com/2007/11/yollar.html


http://pastacipapatyalar.blogspot.com/2007/11/benim-fotorafim-ve-kafamdak-yreimdeki.html
İlkay

sessiz balik dedi ki...

yalınayak sema ,
öyle bir zamandayız ki pek çok kimse ayakkabılarını çıkarıp bastığı yeri hissedemiyor
algılarımızı kapatmışız çünkü
kendimizi bile "hissetmek"ten korkuyoruz
oysa ben seviyorum ,içimde ne varsa hissedip yaşamayı
gülüyle dikeniyle kendimi seviyorum
hüznüyle sevinciyle bir bütünüm ben
sen belki bu sözü okudun not ettin bile çoktan ama ben de bir hatırlatayım dedim B.Uzuner 'in öykülerinden birindeydi bu satır
" kahkasının beyaz özgürlüğü gözyaşının tuzlu emeği ile hakedilmiş olmalıydı" diyordu
mazoşist felan değilim ama varsa da bir diken içimde varsın batsın : kaçmıyorum



barışı uykusuz diye kınama , belki ilerdeki o uykusuz gecelerde
"mesela bir mimar olup" harika eserler yaratmak için kendini alıştırıyordur
olamaz mı

Geveze Kalem dedi ki...

Tuğçe, burayı güzel bulman ne hoş! :) Ama sıradan bir blog olduğunu söylemeliyim. Sonuçta birçok blogtaki gibi bilgi aktarılmaz, büyük büyük lâflar edilmez, resimler ve video görüntüleriyle renklendirilmez, kıskandıran tasarımlar ve can çektiren yemekler anlatılmaz, tırnak ısırtan gezi yazıları yer almaz... Kendi halindedir anlayacağın;)
Sevgiler...


Pigmelerle dans eden Meltem, dün bana inanılmaz macera, keyif, zaman zaman da hüzün dolu bir gece yaşattın. Doğru bloglardan iz sürerek bloğuna ulaştım ama 3,5 saatin sonuna doğru ancak fark edebildim ki seni daha önce birçok kanaldan tanıma imkanım varmış. Belki bu kanalları o zamanlar kurcalıyor olsaydım şu an sırt çantam kapının önünde, oralara varmak üzere bekliyor olurdu. Şu an benden uzun süreli birliktelik bekleyen bir bıdık sebebiyle bu planımı bekletiyorum. Ama yorumlardan birine yazdığım gibi, seni takip ederek bu heyecanımı hep canlı tutacağım. Okudukça, çok uzak ihtimal gibi görünen bu maceranın aslında o kadar da uzak olmadığını fark ettim. Tabii senin gibi yaşamı oralarda devam ettirmek istemek hâlâ çok uzak ama o gorilin bana da yavrusunu göstermesini, ayaklarımın altında şiddetli su sebebiyle sallanan toprağı hissetmeyi, girilmez ormandaki o aileyi görebilmek için aylar öncesinden kaydımı yaptırabilmeyi, o enfes tropik meyvelerden tadabilmeyi, bileğimin bir zürafayla 'samimi' temasa geçişini görmeyi, matutalarda, çadırlarda, çocukların arasında birkaç günlük bile olsa yaşayabilmeyi istiyorum.
Sevgiler...


Sessiz Balık'çığım, hayır o cümleyi okumamıştım, ya da hatırlamıyorum ama ben bazen tembel kahkahalarımızın da olması gerektiğini düşünüyorum. Yani hep bir şey vererek mi ulaşmalıyız mutluluğa? Dikenlerimizi illâ ki bizi sonunda daha doyurucu mutluluğa taşıyacağı için değil, bize ait oldukları için sevsek? Hatta gün gelse bir elimiz yağda bir elimiz balda olsak ve hiç çaba harcamadan ulaştığımız bu güzellik bizi zevkten dört köşe etse?
Yoruldum anlatabiliyor muyum?
Bedava mutluluklar arıyorum.
Beleş kahkahalar istiyorum.
Karşılıksız iyi niyet istiyorum...
Oğlum... Evet ya, bu günlerdeki uykusuzluğunun bir sebebi olmalı mutlaka;))

Geveze Kalem dedi ki...

İlkay, kelime oyunu için kategori mi açtın acaba? Onu da bulamadım çünkü:) Ben bu meselede başarılı olamayacağım anlaşılan, link verebilirsen mutlu olurum.:)

Yaşamın kıyısında dedi ki...

yürüdüğün yolun zorluğunu bildiğin sürece kolaylığını bulmuşsun demektir, sen her hayalini yaşama geçiren güçlü yavrumsun.
seni seviyorum

Yaşamın kıyısında dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Sardunya dedi ki...

Ben aylar sonra ilk defa
Gittim geldim okudum bir yazıyı... Kaleminize sağlık. Gün içinde de aklımda yazınız...

Geveze Kalem dedi ki...

Merhaba Sardunya,
Bloğunuzu inceledim az önce. Oyunumuzun 'Fotoğraflar' kelimesi tam size uygunmuş, yazınızı da keyifle okudum. Yeni kelimemiz 'zaman' ve siz belki bir fotoğrafla zamanı en iyi anlatanlardan biri olabilirsiniz. Sizi oyunumuza katılanlar listesine ekliyorum.
Sevgiler...

Anne'ciğim, verdiğin destek için teşekkür ederim. Ne mutlu bize:))