DUVAR

|
"Ağlıyor musun?"
"..."
"Lütfen yapma, güçlü olmamız lâzım."
"Kaç saat kaldı?"

"Bilmem, taşınma şirketinin arabası sabah sekizde yanaşır kapıya. Hem ne önemi var ki? Dakikalarımızı üzüntüyle mi dolduracağız, hadi gel son zamanlarımızı yine sarmaş dolaş, mutlulukla geçirelim. Tanıştığımız ilk zamanı hatırlıyor musun?"

Gözünde birikmiş yaşlarla gülümsedi, "Nasıl unuturum."

"Yavaş yavaş süslüyordu seni. Ne yaptığını bilmiyordum, arkası bana dönük, camdan gelen ışığa döndürmüştü yüzünü. Birkaç gece hiç uyumadı. O heyecanlandıkça benim de merakım ve heyecanım artıyordu. Gerçi seni bana verip vermeyeceğini biliyordum o zamanlar."

"İlk olarak gözlerimi tamamlayışına hâlâ şükrediyorum. Varlığından haberdar olmuştum henüz tamamlanmadan."

"Ahh," dedi hüzünle gülümseyerek, "O sabah, daha güneş ilk ışıklarıyla parlarken aramızda, en sevdiği müziği açıp geçmişti karşına. Elinde kahve fincanı... Camları açıp doldurmuştu içeri ayazı ve yakmıştı bir sigara. Bana nispet yaparcasına gülümsüyor, didik didik ediyordu bakışlarıyla seni. Kahvesini bitirip son kez bakmıştı yüzüne, eline bir fırça geçirip, 'Hadi parlasın şimdi gözlerin!' demişti. Günlerden sonra ilk kez esnediğine tanık oluyordum, artık uyuyacaktı, belliydi. Tam kapıdan çıkıyordu ki son kez dönüp bakmıştı sana ve tutup, daha önce eski dostum saatin hâlâ üzerimde duran çivisine oturtmuştu. İşte o andaki duygularımı tarif edemem! Varlığın cemre gibi düşmüştü kalbime. Yeniden doğmuştum sanki. Gözlerim kamaşmıştı birden! Daha o ilk anda aşık olmuştum sana. Bir an önce yatağına gitsin ve seninle başbaşa kalalım istiyordum."

"Ya ben? Sımsıkı sarıp sarmalamıştın beni. Sanki yıllarca beni beklemişsin ve benim için o yeri hazırlamışsın gibi bir rahatlıkla gömülmüştüm içine. Güvende hissediyordum kendimi. Daha ilk anda vurulmuştum ben de sana..."

Uzun yıllar öncesine dayanıyordu aşkları. Uzun yıllar bir çatı altında, ruhlarından habersiz insanoğlunun her bir ânına tanıklık ederek yaşamışlardı aşklarını. Gecenin sessizliğini, kapının dışarıdan üstlerine kilitlendiği yalnızlık anlarını sabırsızlıkla bekler, hemen dönerlerdi yüzlerini birbirlerine. Aşkla geçen saatler boyu hiçbir gücün kendilerini ayırabileceğini düşünmezlerdi.

Çok hazırlıksız yakalanmışlardı bu ayrılığa. İnsanoğlu konuşuyordu, taşınmaktan bahsediyordu. Ve bir gün koli koli küçülünce ortalık, anlamışlardı ayrılığın gelip çattığını.

"Hayatım, yarın tablolarımı bizim arabayla götürelim olur mu? Kamyonda zarar görmesinler." dediğini duymuşlardı kadının. O anda yürekleri kor alevlerle dağlanmıştı. Ne zordu! Ne zordu bir ruha sahip olup, bedene sahip olamamak! Kaçamazlardı el ele, alıp başlarını gidemezlerdi aşklarını yaşayabilecekleri sessiz bir yere...

* * *
Koşuşturmacalar bitmişti, ıssızdı şimdi çatının altı. Kadın "Gel bakalım Şerbet Gula," diyerek uzandı duvardaki resme. İndirdi ve etrafında göz gezdirdi. Sonra elini usul usul duvarda gezdirdi, "Ne çok günüme şahit oldun. Öfkeme, sevincime, hüznüme, heyecanıma, söylenceme, sessizliğime, kahkahalarıma... Biliyorsun değil mi, dostumdun benim. Ama buraya kadarmış, başka dostlar edineceksin yakında. Ben seni unutmayacağım, sen de beni unutma..."

Elinde resimle uzaklaştı. Kapı kapandı.

Ağlamaya başladı duvar, yârinin isle çizilmiş izine bakıp olabildiğince ağladı...



(Not; Bu resim bana aittir. Hikaye de resmi yaparkenki sürecimi içerir. İsteyen bu resimle duvarın aşkına inanabilir. Ama ben yazarken kendimi öyle inandırmışım ki, bir gün bu evden taşınırsak onların yerine gerçek gözyaşı dökebilirim.:))

(Diğer bir not; National Geographic'e bir zamanlar kapak olmuş Afgan Kızı fotoğrafına dair bir belgesel izlemiştim. Yıllar sonra bu kızı yeniden bulma yolculuğunun anlatıldığı bir belgeseldi bu. Şerbet Gula, Afgan Kızı olarak bilinen fotoğraftaki kadının gerçek adıdır.)

28 yorum:

OzLeM dedi ki...

Şerbet Gula'nın 17 yıl sonraki fotoğrafını da gördün mü Sema? İlk fotoğrafta olan gözlerindeki ürkek ışıltı, nasıl da kabullenmişliğe, ezilmişliğe dönüp, gözlerinin feri sönmüş...
Kısa öykülerin keyif veriyor bana; okuduktan sonra arkama yaslanıp hımmm deyip, gülümsüyorum. Kısa film senaryosuna ne dersin? Denesene.

Geveze Kalem dedi ki...

Görmez miyim? O belgeseli ha buldular bulacaklar diye sabırsızlıkla izlemiştim. En son bulduklarında da kocası izin vermediği için hemen göstermemişlerdi sonra zar zor fotoğraf çekmeye izin vermişlerdi. Bu resimdeki kızıl örtüsü yerine mor bir örtü vardı kafasında.(Aslında kısa süreliğine öyle görünmesine izin verilmişti.) Şahane fotoğraflardı ve ben o fotoğrafı hâlâ bulamadım, yine resmini yapıp duvarıma asmak istiyorum, hem de tam bunun yanına.:)

Senaryo yarışmasına katılmıştım bir kere arkadaşım, kazanmıştım da. Uçan Süpürge'nin kısa film yarışmasıydı. Oradan da Işıl Özgentürk'le ilgili bir hayal kırıklığı yaşayıp dönmüştüm.:) Görüştüğümüzde anlatırım dedikodusal kısmını.;-)

etki alanı dedi ki...

Bayıldım desem anlar mısın?
Yorum anlatmaz o resimde gördüklerimi..
TüTü

[ fiкяiмiи iиcє güℓü ] dedi ki...

Ben belgeseli görmemiştim, ama son fotoğrafını gördüm Şerbet'in. Acaba senin duvara onu assak yine de aşık olur muydu dersin??:))

Neyse ben hüznü dağıtmayayım. Çok güzel olmuş yine, yeniden, her zamanki gibi. Senin yüreğinden ve kaleminden dökülenleri okuyabiliyor olmaktan dolayı ayrıcalıklı hissediyorum kendimi. Teşekkür ederim. Tadı damağımda kaldı gerçekten. Geveze kalemin hiç susmasın canım...

Bu arada güme gitmesin, bu kadar güzel çizebiliyor olman da ayrıca kıskanılası yani.:) Ellerine sağlık...

Aylin Ünlü dedi ki...

Çok beğendim ve çok hayran kaldım hem yazına hem çizimine,ellerine sağlık ne diyeyim..

TuBiKKo dedi ki...

SAnki gittikçe daha derinden yazıyorsun satırlarını;daha aşağılarda bir yerlerden çıkıyor bu fikirler ve de getirdikleri cümleler...Yine çok keyif aldım;harika...

TuBiKKo dedi ki...

SAnki gittikçe daha derinden yazıyorsun satırlarını;daha aşağılarda bir yerlerden çıkıyor bu fikirler ve de getirdikleri cümleler...Yine çok keyif aldım;harika...

Esra dedi ki...

Tablo ve duvarin aski... harika...

Göz dedi ki...

Duvar dendiğinde belki de aklıma en son gelecek şey bu olurdu. Çok naif bir öykü olmuş.
Ellerine sağlık Geveze kalemcim...

Kitaplikkedisi dedi ki...

Resmine ve yazına bayıldım senin için bir kaç link buldum fotoğrafı bulamadım demişsin ya... belki de yanlış anladım ama bak bakalım

http://img526.imageshack.us/img526/3249/afkankzyz4.jpg

http://img69.imageshack.us/img69/407/02afgankizi9ir.jpg

Geveze Kalem dedi ki...

Tütü, teşekkür ederim ama sanırım Afgan Kızı'nın büyüsüne kapıldığından böyle düşünüyorsundur.;-)

İncegül, çok güldürdün beni.:)) Hiç sanmıyorum. Senden sonra yeni halinin fotoğrafını bulup ekledim posta. Sevgili duvarcığımdan ayrıldıktan sonra çökmüş garibim.:))

Aylin Yaprak, çok teşekkür ederim. Demişsin zaten diyeceğini.;-)

Tubikko, hatta şöyle başlamalıyım; Yok be Tubikko'cuğum, herkes öyle güzel duvar yazıları yazmış ki ben de duvarımla tablomu birbirine aşık edip biraz eğleneyeyim dedim.;-) Ama keyif aldıysan mesele yok.:)

Esra, tablo ve duvarın aşkı; komik!:) Ama neden olmasın değil mi? Belki onların da ruhu vardır.;-)


Göz, :) Benim de aklıma en son gelecek şey buydu zaten. Baktım ki aklımdakileri herkes bir bir layığıyla dökmüş,bana da bu kaldı.;-)

Fz, yok yok yanlış anlamamışsın. Senin yorumundan bir süre önce ben de taradım ve birçok resim buldum. Bu belgesel ilk yayınlandığında izlemiştim ve o zaman arayıp da bulamamıştım sanırım. Teşekkür ederim.:)

Zamandan Sızan dedi ki...

Yüzünde gördüğüm kadın mı, yaşamadığı çocukluk mu yoksa olamayan kimliğimi bilmiyorum..- Anlamak istemeyenlere şamar gibi insin-Sadece ona dayatılan bir yaşamın izleri yüzündeki..Oysa taa çocukken ona biçilmiş; doğarken kirli, gereksiz, ve kadın adı verilen bu varlığın yıllar sonra yüzündeki o tüm yorulmuşluğuna, itilmişliğine, yok sayılmalarına rağmen yaradılışının özündeki o muhteşem güzelliğe dokunamıyor.. ve yine yüzünün güzelliği kadar o harikulade gözlerde maalesef yine aynı tedirginliğin ve yine aynı korkunun gölgesinde kayboluyor..
Yıllar evvel gördüğümde çok etkilendiğim bu fotoğraf yıllar sonra seninle tekrar satırlara dökülecekmiş..
Öykünü okurken asıl yazmak istediğim bir yazar ismiydi..Bilmem bilir misin Hakan Şenocağı önemli bir öykücüdür kendisi..Bu okuduğum öykün onun satırlarını anımsattı bana..Oda sen gibi kurgular yazılarını..Neyse bu saate bu kadar yazmak yeter..yine buluşuruz nasılsa..
Sevgiyle kal..

Ebru Oğuş dedi ki...

kadın yazıyor, çiziyor, resmediyor, tasarlıyor, üretiyor... bir de dünyalar tatlısı bir kuzu büyütüyor, sen ne yapsan güzel oluyor...
fırçana, kalemine, yüreğine sağlık.

Geveze Kalem dedi ki...

Sevgili Kıymet, kimlik yitince hepsi gidiyor zaten.
Bunca senedir bu resme bakarım, bu fotoğrafı bilirim ama hiç bahsettiğin yönünü düşünmemiştim.
Bana hiç Afgan kadınlarını ya da rejimini çağrıştırmamış, onlara değmesinden sakınmışım kendimce belki de.
Belgeselin sonunda kadının şimdiki durumu anlatıldığında bile yalnızca o kadın için üzülmüş, o meşhur fotoğraftaki küçük kızı, kadınla aynı kefede değerlendirmemiştim.
Haklısın, birileri savundukları ilkelerin sonunda hangi noktalara varabileceğimizi biraz daha iyi tahlil etmeli.
Bu arada Hakan Şenocak'ı biliyorum. Ama okuyup okumadığımdan emin değilim. Belki öykü dergilerinde okumuş olabilirim.
Sevgiler...

Ebrucum, listeye kendi çapında gitar çalan ve vaktiyle besteler yapmış biri olduğumu da ekleyebilirsin.:))) Ama biliyor musun böylesine bizim köyde maymun iştahlı denir.:P

Adsız dedi ki...

Belki yeni bir resim onarmıştır ruhunu gözü yaşlı duvarın..şerbetin yerini tutmaz ya..belki..kalemine, emeğine, zamanına sağlık!

sessiz balik dedi ki...

semacım
hani ruhu olup da bedeni olmayanlar var ya ; onlardan biri de benim şu harfler . bedenleri olsaydı gidecekleri yeri ben biliyorum ...

berfin dedi ki...

yüreğina sağlık geveze kalem.öykü çok güzel ve resimdeki bakışlar çok etkileyeci.ellerine sağlık.

Geveze Kalem dedi ki...

Hüzünbaz, onarmıştır tabii. İnsanoğlu bile yenisini bulunca onarılıyor duvar mı onarılmayacak.:P:)

Özlem'cim, ama sen çok derin şeyler söylemişsin. Valla ben bunun üstüne epeyce düşünür ve belki de bir yazı oluştururum.;-)

Berfin, teşekkür ederim. İşte bazen adamın biri öyle bir kare yakalıyor ki üstünden yüzyıllar geçse yeri dolmuyor, unutulmuyor.

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Yazmaksa yazmak, boyamaksa boyamak...Beceremediğin bir şey yok mu senin?? Harikasın..
Sevgilerimle

Adsız dedi ki...

geveze kalem, maymun istahli dedin de sen yoksa bir ikizler misin? cok tanidik geldi de :)
asil yorumumu daha genis bir zamanda yazacagim sevgiler

Unknown dedi ki...

vay vay vay sendeki yeteneklerin ardı arkası kesilmiyor gevezecim ellerine sağlık yazı ve resim için.

Geveze Kalem dedi ki...

Size topluca şöyle yanıt vereyim arkadaşlar, neredeyse şımarıciim.:P
Ama şaka maka değil, insan ruhunun okşanmasını istiyorsa hemen bir blog açıp 'iyi dostlar biriktirmeli' bence. Kim bilir belki gün gelir 'hepsi ailem olur'.;-)

Bu arada elbette ki İkizzleerrr.;-)
Sen de mi yoksa Seda?
Şu an tanıdığım ikizler burcu bloggerlar şöyle,
Ben,
Özlem,(ozozel.blogspot)
Evrim,(evrim-photosistanbul.blogspot)
Kıymet, (kiymetbozkurt70-blogspot)

Tamam yaa, biz ikizler burcu bloğunu hayata geçirelim artık.:))

Adsız dedi ki...

evet ben de :)
artik dayanamayip kendi blogumu acacagim ha ha :) ikizler bloguna dunden varim ..gunluk hayatta yetmiyor sanal dunyada da ikizleri (ikizler kizlarini demek daha dogru) buluyorum ya, inanamiyorum :)

Geveze Kalem dedi ki...

Ooo liste uzadı o zaman desene.;-)
Sevgili ablacığımı da eklememişim İleri-Geri ve Sen de eklenince epey kalabalık oluyormuşuz. Açalım bari bir blog. Hatta hazır elin değmişken ikizler bloğu açarsın belki sevabına.:))

Artemis, olsun olsun da, sadece bir gün olmasın.;-)(Yazını okuyorum hemen şimdi.)
Sevgiler...

Unknown dedi ki...

Aaaa evet artık ya çoğalıyoruz bir bloğumuz olması lazımmm:)

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Aah ah,
evdeki o son yarım tablo da bir bitse

Zamandan Sızan dedi ki...

Kızlar özlem kardeşimiz açtı ikizler blogu ama sonra güme gitti.. bizim farkımız aynı bedende 2 tane olmamız ondan mütevellit zekamız..hiç tevazu göstermeyelim dimi ama..açsak eğlensek zaman zaman geyik yapsak.. Her durumun bir bonusu jokeri olur ya..Biyoyuda alalım yazık ona nasılsa gerçek doğum tarihini bilmiyor annesi yüzünden.. ne dersinzi bizde topluca ona ikizler yapalım..

OzLeM dedi ki...

Kıymet, ben şifrelerini bile unuttum o blogun:-)) İkizlerin hemen parlayıp hemen sönen heyecanları işte... Hadi el atın da yapalım bir şeyler. Önce şifreleri bi hatırlayalım:-)