Canhıraş çığlıklarla geçen uzun saatler sonunda, bir kordon boyu mesafede, doktorun avucunda, buruş buruş ve beyazla kırmızının karıştığı sıvıya bulanmış halde, o küçücük ağzı eşşiz bir mağara gibi açılmış ağlıyordu. Seyri doyumsuzdu ama bir an önce kavuşmak istiyordu. "Verin," dedi gözyaşları içinde, "Verin bebeğimi bana."
O anda bütün evren; hızla atan bir kalp, şekilsiz mırıldanışlar, ara ara yükselen tiz çığlık, küçük bir burun, büzüşmüş kanatlarıyla bir dudak ve kapaklarının ardından ışığı kabullenmeye çalışan kapkara bir çift gözdü onun için. Çıplak, sıcacık dokunuşlar, endişeyle frenlenen sarılışlar bir ömür boyu öyle sürsün, o an hiç bitmesin, yıldızlar tepelerinde sönüp, gün aynı yerde defalarca doğsun istiyordu. Korkuyordu. Bir kez bırakırsa bir daha asla 'anne' olmayacağından korkuyordu. Tıpkı bir öncekinde olduğu gibi.
İlk değildi bu. Ne yazık ki ilk değildi. Ve bunu bilen bir o, bir de...
Beş yıl önce kısacık dakikalar boyu süren zaman içinde kayıp gitmişti anneliği elinden. Bu kez öyle olmayacaktı ama. Bebeği, biriciği ona 'anne' diyecekti günü geldiğinde.
Kalabalıktı oda; eşi, kayınvalidesi, kayınpederi, eşinin kardeşleri, onların çocukları, annesi ve küçük kız kardeşi. Bebeğini pembe tulumlar içinde getirdiler odaya, melek görünümlü bir hemşirenin kollarında. Annesine takıldı gözleri, sicim gibi akıyordu gözyaşları. Bakıştılar, uzun uzun. Hemşirenin emzirmeyle ilgili söylediği sözleri de, minik kızının açlık ve korkuyla attığı çığlıkları da duymuyordu. Bunca yıldır yaşadığı büyük sırrın ağırlığı, bir zamanlar kapattığını sandığı yaralarda derin sızılarla kendini hatırlatıyordu. "Hadi," dedi eşi, "Hadi bak ağlıyor minik bebeğimiz, doyur onun karnını annesi."
Umursamadı. Kendinden on sekiz yaş küçük kızkardeşine şevkatle gülümseyip, "gel," dedi. Şaşırmıştı herkes bu duruma, bir tek annesi hariç. İki yandan sarkan uzun sarı saçlarını neşeyle savurarak vardı ablasının yanına küçük kız. Yatağın yanına oturtup yüzünü okşamaya başladı. Saçlarında, yanaklarında, gözlerinde kör dokunuşlarla dolandırdı elini, ağlıyordu. Sımsıkı bastırdı göğsüne, "Elifimm!" dökülüyordu ağzından, elifim, elifim, elifim... Ama yüreği çığlık çığlığa bağrıyordu; "Kızımmm! Kızımm! Kızımm"...
17 yorum:
iste buna SIR denir . Cok az kisinin kaldirabilecegi bir SIR...
ellerinize saglik
Yine yapmış yapacağını geveze ve de sağlam kalemin. Lakin bu ne acı bir sırdır böyle. Yine acıttı anne gözlerini, yine yaktı anne yüreklerini. Kalemine sağlık.
Sevgiyle...
Sevgili Koza ve İncegül,
Teşekkür ederim.
Ama size bir sır vereyim mi? Bu öykü, çok az tanıdığım birinin hiç bilmediğim gerçek yaşamından bir kesitin, kendimce cümlelere dönüştürülmüş halidir.
Sevgiler...
Bir kaç zamandır, seni ziyaret edip edip okumalarımı geniş zamanlara bırakıyorum, seni okumak kafamda başka şeyler varken zor. İnsanı düşündürtüyorsun, çoğu kez de yoruyorsun ama kesinlikle harikasın.
Not: Bu arada bugün birikmiş okumalarımı tamamladım
Sevgiler
yorum yazacak kelime bulamadığımdan düşüncelerime dalıyorum..
TüTü
Sevgili Ayşegül, aynen öyle. Yani ben de kafamda başka şeyler varken birçok bloğu, hele hele beni buralardan tamamen alıp götüren senin gezi yazılarını okuyamıyorum bir türlü. Yanlış zamanda okuyup, hakkını verememekten korkuyorum, sanki değersiz bir üçüncü sayfa haberini okurmuş gibi.
Aslında bu şey gibi; iki adım ötende oturan arkadaşınla bir türlü görüşemez hatta telefonlaşamazsın bile. Ama onu hep aklına getirir, merak eder ve kendinin de onun aklında öyle yer ettiğini bilirsin.:)Öyle işte.:)
Sevgiler...
Tütücüğüm, hayat bu! Kim bilir daha neler yaşanıyor bilmediğimiz...:)
Sevgiler...
ne aci bir sir bu boyle. :-(((
bogazim dugumlendi...
Peki bu bir sır olmasaydı? O zaman da en az bu kadar acı olur muydu acaba?
gerçekten müthiş bir hikaye okuyunca yüreğim acıdı:( bunu yaşayan insanlarda var
İnsan sizin yazılarınızı okuyunca dönüp bir de kendi yazısını okumadan edemiyor. O kadar harika yazıyorsunuz ki, etkilenmemek elde değil.
Harika olmuş, harika...
Ne kadar da gerçekçi...
Hislerim ve ben, evet ne yazık ki var. Bizler öğrendiğimizde bu kadar üzülürken, yaşayanların durumunu düşünmek çok zor.
Püstüklü mama, ne kadar güzel şeyler yazmışsınız, teşekkür ederim.:) 'Gerçekçi'likten ziyade bu bir 'gerçek'!:( Yani tabii böyle yaşanmış mıdır bilemiyorum, bunlar tamamen benim kurgum ama benzer bir olay bir sene önce kulağıma çalınmıştı. Tesadüfen o küçük kız ve anne bildiği anneannesiyle bir araya gelmiştim. Bu sırrı bilmediğimi düşündüğü o kadının yanında bilen biri olarak bulunmak zordu. Kızın her 'anne' deyişinde içim eziliyordu. Onlardan ayrıldıktan sonra kıza büyük haksızlık edildiğini düşündüm. Ve hâlâ da öyle düşünüyorum...:(
Sevgiler...
kıızn adını da elif yapmışsın ya nediyeyim sana ben(benim kızımın da ismi elif) koptum ağlıyorum ama harika olmuş... gerçek olduğunu okumak daha fena sarstı, sen nerden öğrendin desem? "Sır" diyebilirsin :)
nedenini bilmiyorum ama gerçek olduğunu düşündüm okumayı bitirince ve hızla yorumlara geçtim, belki birşey demişsindir diye.. kelimelerinle anlatmışsın gerçekliğini, ama daha kötüleri de var biliyorsun..
Böyle bir sırrı taşımanın ağırlığını düşünmek bile istemiyorum, çok can yakıcı. ellerine sağlık Gevezem.
Sevgili Fz, valla bilsem Elif demezdim.:)Ben bile biliyorsam, kim bilir başka kimler de biliyordur ama bu sır 'sırlığını' yalnız o kıza kaşı koruyacak sanıyorum.
Sevgile...
Ebrucuğum, vardır mutlaka. Keşke olmasaydı...:(
Evrim haklısın, bir de o yönü var tabii. Nasıl gerçeği saklayarak davranabilir insan bunca zaman?
Valla hiç benlik değil.:) Çatlardım kesin.:P
Sema 'cım sırrın böylesi de ayrı bir dert olsa gerek.Ben pek çok benzeri olayların daha yaşandığına eminim ama şunu da fark ettim eğer anne olmasaydım şu an bu öykünün o son cümleleri içimi bu kadar yakarmıydı merak ediyorum.
Yine de çok hüzünlü çokkk.
Annelik bazı duyguları daha da kuvvetlendirirken, bazılarını köreltiyor Dilekciğim. Anne olmasaydın da oldukça hüzünlenirdin bu durumdan ama şimdi daha ağırlaşmştır elbette hüzün...
Yorum Gönder