Usta Anlatı

|
İyi bir romanı, uzun süren bir doğum sancısı gibi düşünürsek, öykü onun yanında bir baş dönmesi'dir. (...) Roman okuru sabırlıdır. İlk on sayfa, yirmi sayfa, otuz sayfa ilgisini çekmeyebilir; okur sabreder. (...) Öykünün böyle bir şansı yoktur. Öykü, daha ilk bir iki cümlede okurun ilgisini çekmek zorundadır. İlk cümle çok önemlidir öyküde. Diyelim, okur kitaptaki ilk öyküyü okudu. Bir yürek buruntusu, bir baş dönmesi yaşadı. Bir öykü bir bütündür; bir roman kadar bütündür. Okurun hemen ikinci öyküye geçmesi, öykünün şanssızlığıdır. Okur, daha ilk öykünün baş dönmesini atlatamadan ikinci öyküye geçerse, o öykü kitabına yazık olacaktır. Okur, okumasına ara vermelidir; kalkıp -içiyorsa- bir sigara yakmalı, gidip pencereden rüzgarda sallanan bir ağacı, sokağı, karşı damları, pencereleri seyretmeli, -içiyorsa- içkisinden bir yudum almalı, kitaplığındaki iki üç kitabın yerini değiştirmelidir; o ilk öykünün sarsıntısından kurtulmalıdır. İlk öykünün sarsıntısı kesinlikle atlatılmalıdır. Çünkü ikinci öykü, okuru yeni bir baş dönmesine götürecek büyülü yeni bir ortamdır...
Erdal ÖZ

"Okumak CİDDİ bir iştir," demiştik ya, öykü okumanın ciddiyeti işte böyle anlatılıyor bir usta tarafından.

Romanın tahtı sarsılıyor beğeni sarayımda. Öykü, tâcı ele geçirmek üzere...


10 yorum:

Seda C. dedi ki...

Semacim, tam aklimda biseyler yerlerini bulmaya calisirken senden bununla ilgili bisey okumak beni cok sasirtiyor:) ilk defa olmadi..
Tam da ayni seyi dusunuyordum. Oyku kitabina elimize alip pespese okuyunca hicbirinin tadina varamiyoruz diyordum. Acaba ben bundan mi geveze kaleminin oykulerini okumayi, sonra uzerinde dusunmeyi,sindirmeyi, ara ara hatirlamayi seviyorum diyordum. Oyku kitabini alsam elime bir tanesini okusam ve kapatsam daha mi cok begenirim diyordum.
Bu arada dun kisa bir is seyahatine cikarken, kitapliga hizlica goz atip okunacak onca yeni kitap varken babamin kitapligindan asirdigim sayfalari sararmis Gogol'un hikayelerini bir kez daha okumak icin almamda senin oykulerini bir etkisi olabilir mi diye dusunuyordum. Eskiden olsa bastan baslayip sirayla okurdum ama actim ve sadece kaput'u okumak istedim ve daha once fark etmedigim detaylardan zevk alarak okudum. Bir roman tutkunu olarak yorum yapmam zor ama bu oykunun romana karsi gizli gucu olabilir mi?

şule dedi ki...

ben de roman agir basar diyenlerdenim.oykulerin tam da tadi damagimda kalmisken, bitivermesi hosuma gitmez genelde. erdal oz ne guzel anlatmis ilk oykuden sonra yapilmasi gerekenleri, icine sindirmek icin zaman gecmeli belki de. bir de boyle denemeli, oyku okumayi. peki sende roman-oyku tercih siralamasini degistirmeyi saglayan oyku kitabi ne, en son okudugun sevgili sema? (yeni bir post hic de fena olmaz bu konuda :P)

Geveze Kalem dedi ki...

Sedacığım, keşke sana bilir kişi ağzıyla cevap verebilseydim. Ama vereceğim bir cevap mutlak var ve tamamiyle şahsıma münhasır bir çizgide olacaktır.;-)

Ustanın eline su dökülmez ama ben kendimce öyküyü 'baş dönmesi' olarak değil, 'tokat' olarak benzetme yapmak isterim. Romanda açık kapı bırakılmayacak şekilde her şey olabildiğince detaylandırılırken, çoğu kez iyi bir öyküyü okuduğunda yüzüne inen şamardan, öykünün bütünlüğünü kavrayamamış olabiliyorsun. Beğendiğim öykülerin hakkını verebilmek için tekrar tekrar okumayı tercih ederim. Ya da en azından kısa söz gurupları boyu anlatılmak isteneni -romandaki tasvir zenginliği alışkanlığıyla- es geçmiş olabileceğimi düşünür, yeniden -hem de sonunu bilir bir gözle- okuyarak, kısacık kelimelerin aslında buzdağının görünen yüzü olduğunu fark ederim.
Uğraştırıyor adamı, değil mi?:)
İşte güzel olan bu kanaatimce. Dikkatini daha ilk cümlede toplamalısın, anlamak için önünde uzun uzun tasvir edilmiş sayfalar yok. Hayal gücün sözlük gibi ayrılmamalı yanından. Tabii bunun bir diğer yönü de acaba anladığının doğru olup olmadığı sorgulamasıdır. Bazen aynı öyküden ikimiz de ayrı anafikir çıkarabilir ya da ayrıntılandırılmamış cümleler arkasında başka sahneler hayal edebiliriz. Öykü kısaldıkça bu mesele daha çetrefilleşir. Hatta bununla ilgili de bir post yazacağım, o zaman daha iyi örneklemiş olurum.;-)

Kendimce çıkardığım bir başka sonuç ise şu oldu: 'Best Seller' romanlarda, bir türlü çözülememiş denklemler, çırpınışlar, koşturmacalar -yani sonunda ne olacağı merakını her daim taze tutan olay örgüsü- yer alır çoğunlukla. İşte merakı bu denli zirvede tutma sürecini ben, dilin ekşi kısmına bir şerbeti küçük küçük damlatmaya benzetiyorum. Önce tadı doğru algılayamazsın ama ağır ağır dile yayılmaya başladığında, doğru kısım sana sonucu müthiş bir iç huzuruyla verir. Sorun çözülmüştür, ağzına damlatılan sıvının bilinmezliği kalkmıştır ortadan.
İnsanoğlunun bu yönünden dolayıdır belki de, film izlemeyi roman okumaya, romanı da öyküye tercih ediyoruz. Ağzına bir lokma çukulatayı attın, bitti, ne olacak? Öyküye biraz 'bir parça çukulata' gözüyle bakıyoruz galiba, bizi ne doyuruyor ne de tadını uzun süreli hissettirmeye devam ediyor. Ancak yiyip(okuyup) bitirdikten sonra tadını(inen şamarın sızısını) anımsatıyor sonrasında. Romanda bütün bunları okuma sürecinde tükettiğimizi düşünüyorum ben.

Of çok uzattım.:)
Öykülerimle ilgili yazdıklarına gelince; blogda yazdıklarımı hafife almıyorum ama benim çıtamı göstermediğini söylemeliyim. Sana kısa bir süre sonra, üzerinde -kendimce- epey kafa yorduğum ve beğendiğim öykülerimi okutturabilirim. İnternet ortamında saygısızca dağılabiliyor ve buraya endişe duymadıklarımı ekliyorum. Mesela geçenlerde biri hiç istemediğim bir yerde -çalınmak suretiyle- yayınlanmış. Sildirdim hemen ama açıkçası öyle bir sitede iznim dışında yer almaktan endişe ettim. İşi daha sıkı tutuyorum anlayacağın.;-)
Uzun bir post boyu yol katettim bu yorumda sanırım.;-) Sevgiler...

Sevgili Şule, sana cümle kalmadı.:P Üstteki yorumda bazı sorularının cevabını bulabilirsin ama soruna özel bir post hazırlıyorum.;-)
Sevgiler...

kaldırımçocukları dedi ki...

"Nede güzel özetlemiş ustad" dedirtiyor insana. Ama ben öykü ve roman ağır basar diyemiyorum, usta kalemleri düşününce. Siz de gerçekten güzel açıklamışsınız =)

Geveze Kalem dedi ki...

Son derece haklısın kaldırımçocukları. Ama bazı yazarların belli bir türde yoğunlaşması gerektiğine inanıyorum ben. Mesela B.Uzuner'in öyküleri, romanlarını sollar bence.;-)
Sevgiler...

ozgurruya dedi ki...

Okumak ve yazmak üzerine ne yazılırsa yazılsın kesin doğruları kapsamayacaktır diye düşünüyorum. Mesela yazıdaki öykü okuma şekli benim için pek doğru sayılmıyor. Bir öykünün etkisinden çıkmadan başka bir öyküyü başlamak daha da zevkli geliyor bazen. "Bazen" diyorum çünkü diğer durumlarda da yazıda bahsedildiği gibi zevksiz geliyor.

Geveze Kalem dedi ki...

Lisedeki edebiyat öğretmenim şöyle demişti bir gün; Kitaplar(kastı romanlardı) bir arkadaş gibidir. Önce yavaş yavaş tanımaya başlarsın, sonra giderek daha çok vakit geçirirsin, sevgin giderek artar ve en sonunda öyle bir kenetlenirsin ki, ayrılık zor gelir.
Çok etkisinde kaldığın bir romanı bitirdiğinde, yeni başladığın roman ilk başlarda ağzında yavan bir tat bırakmaz mı? Bende öyle olur, kolay kolay ısınamam hemen akabinde okursam. Öyküler için de geçerlidir bu bence. Mesela aralıksız okuduğum öykülerde, birinin mutlak değerini veremediğimi fark ederim, bir süre sonra tekrar dönüp baktığımda. Etkilendiğim bir öykünün iziyle başlamışımdır diğerini okumaya, dolayısıyla kelimeler, cümleler bana öncekini çağrıştırır.

Ne bileyim, bunlar da benim savunum olsun ustanın lafına.;-)

ozgurruya dedi ki...

Hakkını verememe durumu bazen bende de oluyor. Bu yüzden ya ara veriyorum okumaya ya da başka bir türde birşeyler okuyorum.

kaldırımçocukları dedi ki...

Kesinlikle yazarın bir seçim yapması gerek.yolun başındayken bu seçimi yapıp o konuda ustalaştıktan sonra diğer dallarda da kendini dener ama yapamıyorsa zorlamanın bir alemi yok =)Edebiyat öğretmeniniz söyleği şey Peyami Safa'nın bir yazısını getirdi aklıma. "... Bence kitap demek bir defa okunmak için yazılan şey değildir... Bazı tanıdıklarım haftada üç dört tane okuyorlar. Onlara hayret ediyorum. Kitap. Nasıl diyeyim... İçinde yaşadığımız ev gibi olmalı, vatan gibi olmalı, ona alışmalıyız, bağlanmalıyız, köşesini bucağını gayet iyi tanımalıyız, her noktasına hatıramız karışmalı değil mi? Bir musiki parçası gibi... Her vakit başka başka eserler okuyanlar, iki üç günde bir dostlarını, evlerini, vatanlarını değiştiren insanlara benzemez mi? Belki bunun için her yerde pek çok kitap çıkıyor fakat iyileri ne kadar az..."

Bir Tereddüdün Romanı

Cocukla Cocuk dedi ki...

Usta bilincinde tabi, ben belki bilinçsizce yapıyordum bunu, öyküler arasına bazen günler koyarak ikinciye geçiyorum, öyle olunca da birden fazla kitap okuyabiliyorsun aynı anda.