Hayat...

|

“Poliiiis!” diye bağırarak uyandım bu sabah, saat 04:15’te.
Annem, babam, ben oturuyorduk rüyamda. Üst kattan gelen gürültüyle sus pus olduk. Ablamın eviymiş üst kat, az önce yanımızdan ayrılıp, çıkmış evine. Telefon ediyorum hemen. Uzun süre sonra açılıyor ve boğuk boğuk ağlama sesleri çalınıyor kulağıma.
Birden şahine dönüyorum, fırlıyorum yerimden. Fırtına gibi esip, dayanıyorum kapıya. Elimde kör bir balta… Bir yandan yanımdakilere, “Polisi arayın!” diye bağırırken, bir yandan sallıyorum baltayı kapının kilidine. Tekmelerle, omuzlarla zorluyorum kapıyı. Ve olanca gücümle bağırmaya devam ediyorum, “Poliis! Poliis! Poliiiiiiis!”

Hoş bir uyanma şekli değil bu elbet. Ama her şeyin rüya olması gülümsetiyor hemen beni. Rüyamı sorgulamaya başlıyorum; yapılabilecek en iyi şeyi mi yaptım? Kapıyı olanca gücüm ve olanca gürültüyle zorlarken, içeriden gelen seslere hakim değildim. Ev üst katlarda olduğu için hırsızın tek çıkış yolu daire kapısıydı ve bu gürültülerin yarattığı çaresizlik, onu daha zarar verici olmaya yönlendirebilirdi.
Ooof of! Uyku tutar mı şimdi beni?
Bir bitki çayı yapıp, doğruca balkona çıkıyorum. Daha rüyanın etkisinden kurtulamamışken kararıyor aniden ortalık. Eyvah, elektrikler kesildi! Hemen köşede duran çakmak ve mum geliyor aklıma. Tam alıp yakacakken gözüm önce ortalığı saran dipsiz karanlığa ve sonra gökteki yıldızlara takılıyor. İstanbul’da bu kadar yıldız var mıymış meğer? Pırıltılı pullar gibi göğe serpilmiş halleri hoşuma gidiyor. Vazgeçiyorum mumu yakmaktan, seyre dalıyorum etrafı.
Masum yıldızların aksine hiç de tekin görünmüyor ortalık. Siluetler seçilemeyecek kadar karanlık. Çevremdeki hiçbir evde cılız bir ışık dahi göremiyorum. Sessiz… her yer, her şey…
Bir ışık yaklaşıyor yolun öbür yanından. Bir polis arabası bu. Yanıp sönen tepe ışıklarını karanlığa çarpa çarpa yaklaşıyor. Ve sonra, ardından binaların dev gölgelerini uzata uzata kayboluyor ara yollarda.
Yine karanlık, yine sessizlik… Hiç bitmeyecekmiş gibi… Kötü haber elçisi gibi…
Ayak sesleri çalınıyor kulağıma, tıp, tıp, tıp… Dikkat kesiliyorum. Apartmanın bahçe kapısından geliyor; tıp, tıp, tıp… Ve giderek çoğalıyor aynı sesler. Küçük bir karaltı görüyorum. Ve sonra bir tane daha, bir tane daha… 4,5,6,7,8… En az 10 tane! Tıpır tıpır ayak sesleriyle bir köpek sürüsü! Neden çete olmak için geceyi beklerler? Onların illegal işlere bulaşması olası değil ki.
Dağınık hırıltılarla kayboluyor onlar da, yolun öte yanında.
Çayım soğumuş. Tazeleyip oturmak istiyorum. Ve karalamak… Bu geceki uykuyu karanlığa hediye ettik nasılsa, hem zaten sabaha ne kaldı ki?
Mumu yakıyorum. Sıcak bir ışıkla aydınlanıyor ortalık. Mum bana bakıyor, ben ona. Beş yaşındaki boncuk yeğenimin kendi elleriyle süsleyip püsleyerek hediye ettiği küçük mum bu. Işığı şimdi daha da sıcak yayılıyor ortalığa.
Ne kadar güvenli bir ışık olduğunu düşünüyorum mum ışığının. Görmek istediğin kadar yeri aydınlatır. Ama yalnız esintisiz alanda hayat bulur. Tıpkı hayaller gibi… Gerçeğin rüzgârına çıkartılmadığı sürece hayaller hep umudu besler, yeni hedefler filizler.
Hayallerin gücünü temsilen yerleşiyor ‘mum’, zihnimdeki sembol klasörüne.
Yazı masamın yüzeyinde yakamoz gibi dağılan mumun ışığı cılızlaşınca fark ediyorum günün aydınlandığını. Şimdi ortalık daha gürültülü, daha renkli…
Ben de günün dinamizmine eşlik edip kalkıyorum yerimden. İçimde çok özel bir heyecan var; minik oğlum bugün okula başlayacak. Eğitim hayatının ilk adımını 2 yaşında bir yuvada atacak. Gülümseyerek ve sessizce gidip yokluyorum; melek gibi uyuyor. Ve içimdeki heyecanı bastırmak için, çantasını hazırlamaya başlıyorum; yedek pantolon, tişört, ayakkabı…
Ahh hayat… Güzdüzle gece, gerçekle hayal, cesaretle korku, yerle gök kadar uzak iki ucun.
Ben ise arada kalmış bir yorgunum…

9 yorum:

Adsız dedi ki...

Ah bu ne güzel bir yazi. Kalemine saglik. Hergün sayfaniza ugramazsam olmuyor, yazilariniz bagimlilik yapiyor, haberiniz olsun.
Yeni Yazilarinizi sabirsizlikla bekliyorum.
Sevgiyle kalin

Geveze Kalem dedi ki...

Sevgili Belgin, çok teşekkür ederim. Dönem dönem çok üretken olabiliyorum. Mesela son birkaç günde epeyce şey yazdım, bunları fazla bekletmeden yayımlayacağım. Takibinden memnunluk duyarım.
Sevgiler...

KOZA dedi ki...

Sevgili Geveze Kalem
Yazına yine diyecek yok , ama ben son satırlara takılıp kaldım. Bu hafta benim 3 yaşındaki oğlum da kreşli oldu , bu küçük adamların boşluğu nasıl bir etki yapacak hayatımıza ben onun merakındayım:))
Sevgiler

Geveze Kalem dedi ki...

Sevgili Koza,
Bizim kuzu günde sadece 3 saatlik bir ayrılık yaşatacak bana ama bırakıp gittiğim ilk günden gözlerimi yaşarttı.:( Yani o değil, ben ağladım ayrılırken. Ama bu ayrılıklar tatlı ayrılıklar. Hem artık buna başlama zamanımız da gelmişti.;-)
Oğluna eğitim hayatında başarılar diliyorum.:)

elektra dedi ki...

gevezecim, birikmiş yazılarını okudum şimdi. hepsi güzel , ama bu öyle çarptı ki beni. gecenin sabaha dönüşünü izlemeyi öylesine severim ki. belki ondan. çok çok çok güzel anlatmışsın, ruhuna sağlık...

Geveze Kalem dedi ki...

Sevgili Elektra,
Valla nasıl desem ki, ben de bu yazımı -daha doğrusu o geceyi ve bana düşündürdüklerini- çok sevdim.:) Hayat gerçekten gözü kapalı yaşamaya gelmiyor, kaçırıyorsun hemen bir şeyleri. O gece iyi ki o rüyayı görüp uyanmışım dedim kendime. Hani öyle çok özel şeylerin yaşandığı bir gece değildi ama bazen böyle sıradan zaman dilimleri aklımda yer tutuyor. Yıllarca silinmiyor üstelik. O gün de öyle oldu, nedendir bilmem kazındı belleğime.

Yazıyı beğenmiş olmanı, beni içtenlikle anlamış olmana yoruyorum. Bu yüzden aynı içtenlikle teşekkür ederim.:)

tozludefter dedi ki...

Sn Gevezekalem, yazınızı ilk defa okumama rağmen başladığım andan itibaren hiç durmamaca sıkılmadan büyük bir zevkle okudum. bu nasıl bir yazma ruhu, bu nasıl güzel bir bakış açısı inanılmaz hoşuma gitti. yüreğinize sağlık. diğer yazılarınızıda günden güne okumayı düşünüyorum sevgiyle kalın hoşçakalın... o güzel yazılarınızın devamı dileğiyle.

Geveze Kalem dedi ki...

Sevgili Tozlu Defter,
Ne güzel bir adınız var.:)Yazıyı beğenmenize sevindim. Ortaya karışık bir geceden, dilimde kalan tatları paylaşmaya çalıştım.
Sevgiler...

tozludefter dedi ki...

çok teşekkür ederim geveze kalem (sminizi vede nasıl hitap edeceğimi bilmediğim için rumuzunuzla size hitap ediyorum)ismimi beğenmenize çok sevindim. evet dediğiniz gibi öyle bir gecede güzel bir tat güzel bir şevk katmış anlamlarıyla harika bir yazıydı. okudukça okuyası geliyor insanın. fırsat buldukça yazılarınızı okumaya çalışacağım. elbette, işler vede şartlar el verdiği sürece... kalın sağlıcakla. iyi çalışmalar...