Ondan, Bundan, Şundan...

|


Adının 'hayal kurmak' olduğunu sandığım şeyin, bambaşka bir şey olduğunu keşfettim bugünlerde. Epeydir sessiz kalışım da bu yüzden, araştırıyorum. Bu 'öğretinin' -ya da başka bir şekilde adlandırmak mı gerekir bilemiyorum- tüm detaylarını öğrenmek için sıvadım kolları. Bilgilerim çok dağınık şu anda ve bu yüzden neden bahsettiğimi açıklamakta güçlük çekiyorum. Ama örnekleyebilirim. Artık birçok kişinin bunu, belli bir amaç doğrultusunda uyguladıkları 'şey'lerden biri olarak kullandığını fark ettiğim için, kendi kendime kafamda oluşturduğum küçük sahnelerimi açıklamakta bir sakınca görmüyorum. :)


Mesela;


Çok yorgun olduğumu hissediyorum diyelim ki. Belim, boynum ağrıyor ve bedenimi ayakta tutmakta güçlük çekiyorum. O zaman hayalimde berrak bir suyun omurgamın en altından ense köküme kadar yavaş yavaş dolduğunu, ve dolduğu her yerde sağlam bir ağaç gövdesinin omurgam boyunca yükseldiğini, en son ense kökümden de yemyeşil yapraklarıyla dallandığını hayal ederim. Bu beni bir sonraki yorgunluk zamanına kadar güçlü kılar. Nefesimin tazelendiğini hissederim.


Veya canım bazı olaylara çok sıkılmıştır, onları kafamdan uzaklaştırmadan içimi rahatlatamam. Birden bire kendi eksenim etrafında dönmeye başladığımı ve hızlandıkça yükseldiğimi hayal ederim. En son bir füze hızıyla uzay boşluğuna gider ve orada karanlığa tutunurum. Her şey bitmiştir. Ben evrenimdir ve evren de ben. Bir bütün halinde dağılırız boşluğa. Dinlenirim.


Ya da bir okyanus olurum. Hatta dünyayı dolduran tüm sular benimdir; bir tarafım kanal, diğer tarafım göl, bazen akarsu, ama tüm sular 'ben'im. Kıyılara vururum usul usul. Karın boşluğumda suların derinliklerindeki yaşam sesi yankılanır. Ben okyanus olurum, okyanus da ben...


Bazen de bedenî ağrılarıma kendimce çözümler bulurum. Mesela başım ağrıyordur ve o zaman büyükçe bir mıknatıs hayal ederim. Mıknatısı hayalimde başımın ağrıyan yerleri üstünde ağır ağır dolaştırırım. Mıknatıs ağrıları çeker, rahatlarım. Ama sonra o mıknatısı ne yapmam gerektiğini düşünürüm. Sürekli bir ağrı tehtidi olarak evrende mi dolaşacak? Elbette ki hayır. Başkalarına da zararı dokunmasın diye hayalimde onu toprağa akıtırım, toprak ağrıları alır ve içindeki milyonlarca organizmayla tepkimeye girerek, doğaya vitamin olarak dağılır. Ağrının toprağa değdiği en yakın alandaki çiçeklerin olanca kuvvetiyle açtığını, yaprakların gürleştiğini görünce artık aklımda tutmam bu sahneyi.


Bunlar bazılarınıza komik gelmiştir belki. Doğrusu ben de şu yakın zamana kadar bu hayallerle pek eğlenirdim. Ama araştırmalarım bana fikir verdi ki, eğer kendim için bu hayalleri kurarak olumlu bir sonuç elde edebiliyorsam, dünya üzerindeki birçok problemi de çözmek konusunda bir katkım olabilirmiş.


Olacak, diliyorum ki. Öğrenmeye ve neler yapabileceğimi keşfetmeye çalışıyorum.


* * *


Blogta yeni bir yazı yayımlamadığım süre boyunca içim çok kıpır kıpırdı. Yani yazmak istiyordum ama ne yazacağım konusunda en ufak bir fikrim yoktu. Dönem dönem bu oluyor; yazmak isteyip konu bulamıyorum. Bazen de sürekli karalayacak konular üşüşüyor aklıma ama yazacak gücü bulamıyorum. Şu son günlerde yazmak isteyip de yazacak konu bulamayınca, köşe yazarlarının ne kadar zor bir iş yaptığını fark ettim. Hani bize çoğunlukla ekmek elden su gölden yaşarlarmış gibi gelir ya, günde iki cümle karalayıp bir tomar parayı cebe indirdiklerini düşünürüz. Hatta şu blog meseleleri çıktığından beri neredeyse hepimiz kendimizi köşe yazarı gibi görürüz de, bu işi bedava yaptığımız için kimi zaman sinirleniriz. Hatta içimizden bazıları köşe yazarlarından bile daha çok okuyucuya sahiptir ve birçoğu da köşe yazarlarına beş basacak kadar iyi yazılar çıkartır, bu da bir gerçek.


Ama eğri oturup doğru konuşalım; şu zevkli blog yazma işini, para karşılığı her gün yapmaya mecbur olsak, şu anda aldığımız keyfi alabilir miydik? Hatta birçoğumuz şu anda yazdığı yazıların kalitesine ulaşamazdı. Kolay mı? Her gün kalem oynatacaksın ve bu hem belli bir ölçüyü dolduracak hem de belli bir cümle sayısını aşmayacak... Amaaan düşüncesi bile sıktı beni. :)


Peki ben şimdi bunları neden yazıyorum? Yani yazacak konu bulamıyorsam buluncaya kadar bekleyemez miydim? Hayır, çünkü buradan -hatta yalnız bu sayfalardan- ulaşabildiğim kişilere ses vermek istiyorum. Onlarla iletişimden aldığım keyfi sürdümek için kendimi sorumlu hissediyorum. Hani anlatacak hiçbir şeyin olmasa bile hâl hatır sormak için dostunu arayıp sormak, iki çift sohbet ettikten sonra huzurla telefonu kapatmak gibi...


Ben buralardayım ve iyiyim. Peki sizler nasılsınız sevgili blog dostlarım? :)


21 yorum:

ozgurruya dedi ki...

Bizler de iyiyiz :)

Ben de yemek yerken canımı çok acıtan ağzımdaki yarayı elmadaki çürüğü çıkarmakta kullandığım bıçakla elmayı çürükten temizler gibi çıkarır gibi hayal ederim kendimi fakat acısı hiç azalamaz maalesef :(((


Köşe yazarlarının yaptıkları iş elbette zor. Her ne kadar maddi olarak karşılığını alsalar da her gün ya da belli zamanlarda yazı yazma zorunluluklarının olması o mesleğin bence en büyük külfetidir. Kalemler özgür kaldıkça güzel şeylerin çıkma olasılığı daha fazla. Ama yazma zorunluluğun olması da tembellik edipte yazmadıkları şeyleri yazmaları açısından da iyi birşey.

Pilli Petro dedi ki...

ben de iyi diyeyim iyi olsun :))herşey aynı değişik bişi yok keşke olsa :))

hoşgeldin o zaman tekrar :)

Goddess Artemis dedi ki...

Hani klasik olarak denilir ya: "iyi diyelim iyi olalım" diye. Aynen öyle. İyi olmaya dair güzel bir temennidir bu aslında. Hep iyi diyelim, hep iyi olalım, hep birlikte! :o)

Geveze Kalem dedi ki...

Özgürrüya, bak ne kadar haklısın; yazma zorunluluğunun olması da son derece yararlı bir şey aslında.
Belki şu yarayı iyileştirmek için yanlış bir yol izliyorsundur, başka bir hayal kursan olur mu ki dersin? :P
Demek ağzındaki yara haricinde iyisin, ne güzel bir haber.:))

Bekriya, iyi olduğunu duyduğuma sevindim.;-) Farklı bir şeyler olmuyorsa hayatında, farklı bir şeyler olmasını hayal edebilirsin belki; mesela ansızın çıkan bir yurtdışı gezisi fırsatı, eğitim ya da iş hayatınla ilgili ansızın çıkan bir yükseliş imkânı, yeni bir aşk, farklı konularla ilgilenmeni gerektirecek bir olay vs. vs...;-)

Aynen öyle Artemis, gerçekten iyi diyelim iyi olalım.:) Evet, kesinlikle hep birlikte.;-)
Sevgiler...

Primarima dedi ki...

Yazını okuduk daha bi iyi olduk diyelim.Beklediğimize değdi yine diyelim.Tebrik edelim.Hayallere bayıldım ben.Özellikle çok yorgun olduğunda kurduğun hayale ortak olabilirmiyim bende kendime uygulasam olurmu?Bende istiyorum o şekilde tazelenmeyi ve bunu denemeyi.

ABİ dedi ki...

Garp cephesinde yeni bi'şey yok valla.. Aynen devam..

Brajeshwari dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Brajeshwari dedi ki...

Sevgili Geveze:)
sesini duymaktan mutlu oldum.Aynı yazma- yazamama durumu bende de oluyor.Köşe yazarlarının işini zor bulsamda,bazen gerçekten okuduğum bloglar onlardan daha özenli yazıyor, bunu görüyorum, kızıyorum..

Kendi kendine yaptigin olumlamalarda çok doğru görünüyor.Kutluyorum seni. Kendini izleyerek ne hoş şeylere ulaşmışsın.Yorgun olduğunda, topraklama yapıyorsun.Yani bildigin kötü enerjini akitmak yaptığın.. Omurgan boyunca, enerjiyi aktive edebilme hayalin çok hoş.Bir çok insan meditasyon derslerinde şu yaptigini beceremez.

Sıkıntın oldugunda, hep mide bölgemize atiyoruz o sıkıntıları..Bu yaptığın okyanus hayali, yine aynı topraklamayı sağlamış sana..

hepimiz biriz ve hepimiz tanrıların parçalarıyız..Bu yüzden su ve topraktan yardım alman, doğan gereği zaten ihtiyacını karşılıyor kendini nötrlemen için..

Baş ağrısı ve mıknatısı çok sevdim. Bende deneyeceğim..

Keşfettiğin diğer hayalleri ve çözümleri de paylaşabilmen dileğiyle..Çok keyif oldum.. Her nefesle içinde genişlemeyi hayal et bir de :)

Sevgiler benden..

Adsız dedi ki...

Bu yazını okurken ağaç oldum, füze oldum, okyanus oldum.

Ben bazen pelerinler yaparım kendime renk renk. Ruh halime göre sarıveririm etrafıma kocaman pelerini. Bazen uykuya dalmamı sağlar bazen uçmamı.

Yazma konusunda "kalemim olgunluk tahsilinde". Sagopanın lafıdır. Kendimi gerçekten de terbiye etmeye çalışıyorum. Sadece "para karşılığı yapıyorum bu işi " düşü,ncesi belki yazı yazmayı da diğer işlerin kategorisine sokacağı için önyargıyla mı kısırlaşırım diye merak ettim. Biri çaktırmadan para gönderse mesela:) Her gün yazarım herhalde:)

Halin hatrın dilerim hep harikulade olur.

Geveze Kalem dedi ki...

Ebru, dene tabii, bence işe yarayacaktır.;-) Zaten böyle hazır hayallerle başlayıp, sonra kendi kurgularınla daha iyi sonuçlar elde edersin sanıyorum. Yani bilemiyorum, herhalde öyledir.:)

Abi, oh oh maşallah.:) Dünden kötü olmayalım da...;-)

Brajeshwari, bak şimdi bir bilir kişiden bunları duyunca ne kadar mutlu oldum.:) Demek doğru bir şeyler yapıyormuşum. Yani tabii bilinçli olarak değil, kendiliğinden canlanıyor bu sahneler gözümde. Ben özellikle kurgulamıyorum, oluşan sahneyi yaşamaya başlıyorum sadece.
Bunu kendimi bildim bileli yapardım ama üstünde düşünmem gerektiği konusunda seninle yazışmalarımız etkili oldu biliyorsun. Yine de bazı araştırmalarımda fark ettim ki bu işin özünü kaçırıp 'cıvıtanlar' da yok değil. O yüzden kendimce ayıklaya ayıklaya ilerlemeye çalışıyorum. Yol uzun.;-)

Sardunya, yok ya bence sıkılırsın mecburiyet olursa. Hem sen şimdi kafana esiyor bir cümle yzıp bırakıyorsun. O zaman sana 22 cümle, bilmem kaç karakter sınırı koyacaklar. Para tatlı gelir kabul ediyorum ama yaptığın işten zevk almamaya başlarsın. Sıradan olur yani.Birinin sana çaktırmadan para göndermesini istiyorsan bloguna reklam alıp deneme yap mesela.;-)

sufi dedi ki...

Sevgili Geveze Kalem'imiz,Seni on gündür merak etmedik dersek yalan söylemiş oluruz.Sevgi ve ışığımızı yolladık sana ne kadar ulaşmıştır onu bilemeyiz tabi ki.
Yazını okuyunca bir ohh çektik,oh ki oh!Yaptığın deneyimler mıknatıs,okyanus hepsi birbirinden olumlu olumlamalar.Kuran'da "yerleri ve gökleri kulumun emrine verdim "diyor Allah.Bir zamanlar dert ve sıkıntılarımı imgesel olarak toprağa gömüp toprağa "bunları güzelliğe ve sevgiye çevir lütfen" dediğimde topraktan bir hafta sonra kalp kalp yapraklar çıkmıştı.O zamandan beri dert ve sıkıntıların bende uzaklaştığını hissediyorum.İnanıyorum ki hüküm ve saltanat bizim elimizde.Bu gücü İyilik ve güzelliğe kullanmamız dileklerimle.
Sevgiler Dilek.

Adsız dedi ki...

Ben zaten çok uzak değilim ya karakter/ kelime sayısına göre para almaya;) Yıllarca taksimetre misali kelime saya saya hayatımı kazandım. Şimdi de kelimeleri saymadan gönlümü, keyfimi kazanıyorum. Ama gerçekten de para da olsa her allahın günü yazabilirim sayfa sayfa gibime geliyor. Kafam susmuyor ki kalemim sussun:(

Para kazanmak için yazmam ama yazdığım için para kazanmayı da bırakmam sanki.

Taktin kafama iyi mi şimdi bunu:)

Butterfly dedi ki...

ben de öyleyim sanırsam, bazen yazacak zaman ve istek bulamıyorum kendımde, bazende yazmayı çok isteyip konu, oysa şimdi sanırım daha çok birinci şık geçerli yazacak o kadar çok şey var ki, ama gücüm yok yazacak, Bakü'yü yazacağım en kısa zamanda güç bulunca kendimde, kçşe yazarlığı da ayrı bir keyif olmalı ama değil mi hem keyifli bir işi yap hem de üstüne para al,
ben iyiyim, seni okumak da iyi geliyor yazmak kadar.
öperim

Belgin dedi ki...

Döndügüne sevindim, bende rahatsizlandigimda ulu bir agaca sarilirim, agacin onu hava dönüstürecegini hayal ederek veya dus alirim, rahatsizligimin suyla beraber akip gittigini hayal ederek. Cogu zaman faydasi olur!
Sevgiler

:)den dedi ki...

İçimizdeki Şaman'ın farkına varmak diyoruz buna. Yalnız minik bir hatırlatma yapmak isterim. Bedensel rahatsızlıklarımız işitmediğimiz ruhumuzun sesidir. O sese kulak kabartırsanız, ağrıya ihtiyacınız kalmaz. Tüm ağrı, sızı, sancı size bir mesaj vermek üzere dikkatinizi çekmeye çalışıyordur aslında. Okyanusta orda burda olmak şahane de, ruhunuzun gerçekte neye ihtiyacı var onu görmek lazım.
Başağrısının altyazısı şudur, "İşler benim istediğim gibi gitmiyor" Kendinize ve olana izin verir, kontrol etmeyi bırakırsanız başağrınız sizi unutacaktır. O zaman mıknatısa ihtiyacınız kalmaz.
Kendimden örnek vereyim. Vertigo yaşıyorum çünkü ruhumun işitmek istemediğim bir sesi vardı. Görüp de görmemezlikten gelme de diyebiliriz buna. Şimdi onun üzerinde çalışıyorum. Bana çok büyük ödülleri oldu bu hastalığın. Önemli olan sorunun kaynağını bulmak.
Sevgiler...

Ebruli dedi ki...

Uzun zaman olmus bloguna ugramayali. Cok guzel seyler kacirmisim diye uzuldum. Bu yazini cok begendim. Farkli bir konu uzerine yazmissin. Cok hostu...

Geveze Kalem dedi ki...

Sufi, annem bizler için hep karşımıza iyi insanların çıkması için dua eder. Bunun gerçekleştiğini görmek ne güzel.;-)
Teşekkür ederim...

Sardunya, ben değil, sen taktın.;-)

Butterfly, Bakü'yü merak ediyorum. Anlat bir an önce.:) Dün sayacımı kontrol ederken azeri bloglardan ziyaret edildiğimi gördüm. Açıp birkaçını okudum, dilleri ne hoş değil mi?:)))

Belgin, su gerçekten bu tip hayallerimin vazgeçilmezidir. Akıp gider her sıkıntı, hayat gibi...;-)

:)den, yorumun çok yararlı oldu bana. Ama nasıl başarabileceğimi bilmiyorum. Ruhumun gerçek sesini duymayı nasıl başarabilirim?

Ebruli, ziyaretin için teşekkürler.Kaçan uçan bir şey yok, hepsi burada bekliyor nasılsa.;-)
Sevgiler...

:)den dedi ki...

Zihnini susturarak canım. Hayatında olan biten herşeye izin verirsen, anda kalmayı denersen hepsi kendiliğinden gelir.
Minik bir kitap tavsiyem olacak:
"Şimdinin Gücü/Eckhart Tolle"
Sevgiler...

Geveze Kalem dedi ki...

:)den,
Tavsiyeni dikkate aldım. Zaten bir süre öncesinde bunu kitap listeme eklemiştim.
Sevgiler...

Adsız dedi ki...

güzel yazıydı teşekkürler

Geveze Kalem dedi ki...

Beğenmenize sevindim Mehmet.:)
Görüşmek dileğiyle..