'Özlem' demişken, aklıma geldi yine geçmişten bir şeyler. Zaten ne kadar az geleceğe özlem duyarız, derdimiz hep geçmişledir.
Son zamanlarda neden sık sık oluyor bu bana? Yoksa, hamilelikti, doğumdu, bebek büyütmekti derken iki yıllık bir süredir eski 'ben'den çok şeyin gerilerde kaldığını düşündüğümden mi dalıyorum sıklıkla geçmişe? Hani 'özlüyorum' desem, dilim de varmıyor ki. Çünkü o zamanlar da biricik yavrumla yaşayacağım kıymetli günlere özlem duymuyor muydum? Sanki oğlumu kucağıma aldığım gün soyunup bir köşede bıraktığım kimliğim, kapı arkasından sessiz ve umutsuzca gözetliyor beni, yeni kimliğine sıkı sıkı sarılmış ben, izlendiğimin apaçık farkındayken...
Eski kimliğime bir isim takmak istesem, 'özgürlük' derdim herhalde. Kafana estiği zaman kapıyı çekip gidivermek, geceler boyu sohbet muhabbet, bütün gün istediğin kadar yazıp çizebilmek... Hayır hayır, bunlar değil bahsettiğim. Yani 'özgürlük' dediğim o engin kelimeyi, bu kadar sığ bir tanıma sıkıştırıp bırakamam.
Benim derdim, hâlâ bir türlü söz geçiremediğim, sınırlarını öğrenmek konusunda çocuk şımarıklığıyla direnen, şu zaman kavramı gelişmemiş düşüncelerimle. Artık, yani yaklaşık iki seneden beri, düşüncelerimde özgür değilim. Gün olur yine kafama estiği zaman kapıyı çekip gidiveririm, hesapsız varılan yollarda savrula savrula yürürüm de, düşüncelerimi yavrumdan bağımsız nasıl özgür bırakabilirim? 'Annelik endişeleri'ni damardan yaşayabilecek uygunlukta bir karaktere zaten -şimdilerde farkına vardığım üzre- doğduğum günden beri sahipken, nasıl 'o'nun adının geçmediği cümleler sıralanabilir ki zihnimde? 'Nerede?', 'Ne yapıyor?', 'Ya ...olursa?', 'Ya ağlarsa?', 'Ya üzülürse?', 'Ya canı acırsa?','Hasta mı?', 'Dertli mi?', 'Yalnız mı?', 'Üşüyor mu?', 'Terliyor mu?', 'Aç mı?', 'Açık mı?', 'Aşık mı?'...
Her neyse, sonuç olarak gerçek özgürlükten gönüllü vazgeçtim ben, bunun için hayıflanacak değilim. Değilim de 'özlem', duygular dünyasında bir hayta oğlan, uzatıveriyor başını her aralık kapıdan.:)) Engelleyecek değilim. Varsın uzatsın, hatta gelsin, otursun baş köşeye kimi zaman.;-)
* * *
Kadıköy'de 3,5 sene yaşadığımız o küçücük evimizi özlüyorum. Belki evliliğimizin başında orada oturmamız gerekseydi bu kadar özlemle anmayabilirdim. Birçok klasik evlilik başlangıcında olduğu gibi a'dan z'ye tüm ev eşyalarımızı alıp, büyük sayılabilecek bir evde aniden evcilik oynamaya başladıktan sonra, her şeyin bir anda sihirli bir değnek değmiş gibi 'özlem' duyduğum şekle bürünmesi, o eve taşınmamızdan sonra olmuştur. Birahaneler arasında daracık bir sokakta, esnaf ahalisinin her daim dükkân önlerindeki küçük iskemlelerinde oturup çaylarını şıngırdattığı, çoğunluk öğrencilerin ya da yalnızların mekan tuttuğu, daracık, az katlı, bitişik nizam apartmanların herhangi birinde, o en güzel sonbahar akşamlarının kızıllığının seyr-i keyif edildiği, küçük mutfağının gökyüzüne açılan penceresinden güvercinlerin sohbetlerine kuru ekmekler serpiştirilebilen, ışıl ışıl, sıcak evimizdeki, öğrencilik yıllarımda yaşayamadığım 'sevgilimle ev arkadaşlığı' tadındaki o günlerimizi, ÖZLÜYORUM.
'Özlem' demişken...;)
Son zamanlarda neden sık sık oluyor bu bana? Yoksa, hamilelikti, doğumdu, bebek büyütmekti derken iki yıllık bir süredir eski 'ben'den çok şeyin gerilerde kaldığını düşündüğümden mi dalıyorum sıklıkla geçmişe? Hani 'özlüyorum' desem, dilim de varmıyor ki. Çünkü o zamanlar da biricik yavrumla yaşayacağım kıymetli günlere özlem duymuyor muydum? Sanki oğlumu kucağıma aldığım gün soyunup bir köşede bıraktığım kimliğim, kapı arkasından sessiz ve umutsuzca gözetliyor beni, yeni kimliğine sıkı sıkı sarılmış ben, izlendiğimin apaçık farkındayken...
Eski kimliğime bir isim takmak istesem, 'özgürlük' derdim herhalde. Kafana estiği zaman kapıyı çekip gidivermek, geceler boyu sohbet muhabbet, bütün gün istediğin kadar yazıp çizebilmek... Hayır hayır, bunlar değil bahsettiğim. Yani 'özgürlük' dediğim o engin kelimeyi, bu kadar sığ bir tanıma sıkıştırıp bırakamam.
Benim derdim, hâlâ bir türlü söz geçiremediğim, sınırlarını öğrenmek konusunda çocuk şımarıklığıyla direnen, şu zaman kavramı gelişmemiş düşüncelerimle. Artık, yani yaklaşık iki seneden beri, düşüncelerimde özgür değilim. Gün olur yine kafama estiği zaman kapıyı çekip gidiveririm, hesapsız varılan yollarda savrula savrula yürürüm de, düşüncelerimi yavrumdan bağımsız nasıl özgür bırakabilirim? 'Annelik endişeleri'ni damardan yaşayabilecek uygunlukta bir karaktere zaten -şimdilerde farkına vardığım üzre- doğduğum günden beri sahipken, nasıl 'o'nun adının geçmediği cümleler sıralanabilir ki zihnimde? 'Nerede?', 'Ne yapıyor?', 'Ya ...olursa?', 'Ya ağlarsa?', 'Ya üzülürse?', 'Ya canı acırsa?','Hasta mı?', 'Dertli mi?', 'Yalnız mı?', 'Üşüyor mu?', 'Terliyor mu?', 'Aç mı?', 'Açık mı?', 'Aşık mı?'...
Her neyse, sonuç olarak gerçek özgürlükten gönüllü vazgeçtim ben, bunun için hayıflanacak değilim. Değilim de 'özlem', duygular dünyasında bir hayta oğlan, uzatıveriyor başını her aralık kapıdan.:)) Engelleyecek değilim. Varsın uzatsın, hatta gelsin, otursun baş köşeye kimi zaman.;-)
* * *
Kadıköy'de 3,5 sene yaşadığımız o küçücük evimizi özlüyorum. Belki evliliğimizin başında orada oturmamız gerekseydi bu kadar özlemle anmayabilirdim. Birçok klasik evlilik başlangıcında olduğu gibi a'dan z'ye tüm ev eşyalarımızı alıp, büyük sayılabilecek bir evde aniden evcilik oynamaya başladıktan sonra, her şeyin bir anda sihirli bir değnek değmiş gibi 'özlem' duyduğum şekle bürünmesi, o eve taşınmamızdan sonra olmuştur. Birahaneler arasında daracık bir sokakta, esnaf ahalisinin her daim dükkân önlerindeki küçük iskemlelerinde oturup çaylarını şıngırdattığı, çoğunluk öğrencilerin ya da yalnızların mekan tuttuğu, daracık, az katlı, bitişik nizam apartmanların herhangi birinde, o en güzel sonbahar akşamlarının kızıllığının seyr-i keyif edildiği, küçük mutfağının gökyüzüne açılan penceresinden güvercinlerin sohbetlerine kuru ekmekler serpiştirilebilen, ışıl ışıl, sıcak evimizdeki, öğrencilik yıllarımda yaşayamadığım 'sevgilimle ev arkadaşlığı' tadındaki o günlerimizi, ÖZLÜYORUM.
'Özlem' demişken...;)
9 yorum:
Özlem dedik bak neler geldi... Çok güzel dile getirmişsin annelik deyince bir de aahhh çektim derinden bende... Bir sonraki yazının konusunu da sen belirle hadi :))
pıısst dedi bana
arkama dönüp baktım ki; gölgem
sevdiğim herşey olsun diye yanımda
sen dedi uzaklaş benden Özlem
peki dedim gideyim ama
sen de gideceksin benimle gölgem
bilmiyormusun ki sen hayatın boyunca
hep birşeyleri özleyeceksin Özlem
Yıldız Yağmurları; 'kaybetmek' olsun mu yeni konumuz? Bu arada ben bu oyuna katılan başka birileri var mı, bilmek isterim. Okuyalım, zenginleşelim yani.;-)
(Yahu 'kaybetmek' dedik ama bu çok zor yahu:))
Sessiz Balık; ne güzel bir dörtlük bu böyle. Sen niye katılmıyorsun bu oyuna? İyi yazıyorsun.Hatta yazdığın ya da bulduğun güzel dörtlüklerle eşlik edersen ayrı bir tadı olur.;-)
Hımmm...zor bir konu oldu gerçekten ama :) olsun zorlayalım biraz değil mi? Bu arada İlkay'dan hala yazısını bekliyoruz ve Hüzünbaz (link vermiştim son yazımda) şimdilik bizimleler..
Bu arada evet "Sessiz Balık" bize katılsın çok güzel yazmış o iki üç satırda bile dolu dolu... katıl, katıl, katıl...;)
yıldız yağmurları ve annemin kalemi
benim yazdıklarımdan bir öyküye kayık tabak bile olmaz iken
siz bana ;bir sofra kur onlarla bir de sütlaç yap da yiyelim mi dediniz :)))
yüzüm kızardı iltifatlarınızdan
belki harfler kırmaz beni dökülürler , yazarım
ama hiç denemedim
ben sadece sevdiğimin ardından şiir dediğim satırlar yazmış bir özleyen oldum sadece
Valla okudum, yorumumu da yazdım. Yüzün kızarması diye bir daha buradan iltifat etmeyeceğim. :-))
Son girdi hızlı çıktı değil mi Dilek? Biz hâlâ düşüne duralım, balık birazdan yeni bir kelime bile yumurtlayacak.;-))
Yaşam mutlaka yarım kalmışlıkları tattırıyor insana..Hayatımızda yarım kalan ne varsa hepsini özlüyoruz dönem dönem..Geçmişe dönük keşkelerle yaşamaktansa geleceğe dönük belkilerle yaşamak daha güzel olsa gerek..Kaleminize, gönlünüze sağlık..
Özlenmek, özlemek… gündüzleri birçok yer gezip, geceleri aynı yatakta uyumak gibi…
Gökyüzünde uçurtma uçurduğun çocukluk günlerini hatırlamak gibi…
Dönüp dolaşıp aynı hikayeye ağlamak gibi…
her seçim bir vazgeçişmiş ya...özlemler, vazgeçilmişlikler adına!
Yorum Gönder