Zekâmızın Kaynağı ;-)

|
Bebeklere zeka annelerinden geçermiş, bu bir süre öncesinden beri bildiğim bir şey. Açıkçası memnunum da bu durumdan, kezâ zekamı annemden almış olmak ve oğluma taşımış olmak, benim için son derece mutluluk verici. Yanlış anlaşılmasın, babamın veya eşimin zekasına bir diyeceğim yok, aslında burada yücelttiğim annemin zekasıdır.(;-))

Konuyla ilgili bilimsel birkaç cümle ekleyelim, kendi hüsnükuruntumuz olduğu sanılmasın.;-)

Zeka, sütten değil anneden geliyor

Yeni bir araştırmaya göre anne sütünün faydası çok ama zekayı doğrudan etkilemiyor

Anne sütü, bebeklerin sağlığı ve bağışıklık sistemlerinin güçlenmesi için büyük önem taşıyor. Bilimadamlarının bu konuda herhangi bir şüphesi yok. Ama yapılan yeni bir araştırma anne sütünün bebeklerin zekalarını olumlu etkilediği yönündeki yaygın kanıyı doğrulamıyor. Yeni araştırmayı yapan bilimadamlarına göre; bebeklerin daha akıllı olması anne sütünden ziyade, annelerinin zekasıyla alakalı.
Yazının devamı-->

Şimdi, bu olayın en başına gidecek olursak demek ki Havva zekiydi. (:-p) Arada sağlıksız beslenme, kötü yaşam koşulları, eğitimsizlikle verilen kayıplar olsa da demek ki en başta Havva'nın zeka kıvılcımları dağıldı bizlere.:))
Bir süre öncesinde yazmaya çalıştığım bir kısa film öyküsü geldi aklıma, tam da önceki postlarımdan birinde bunlardan bazılarını fırsat bulduğumda paylaşacağımı yazmışken. Yeri geldi, paylaşayım.

(Kısa Film Öyküsü)
E L M A
Adem ile Havva bir ağacın altında mutsuz bir şekilde oturmaktadır. Havva, kilosu yerinde ve son derece sağlıklı bir görünümdeyken, Adem cılız, sağlıksız ve bitkin görünmektedir.
Adem zorlanarak yerinden kalkar ve;
‘’Merak etme Havva, bu kez kesinlikle bir av bularak dönmüş olacağım. Yoksa açlıktan ölmemiz yakındır,’’ der.
Havva;
‘’Ama Adem, eğer kafanı...'' diye söze girmeye çalıştıysa da Adem;
‘’Kafanı ne? Dır, dır, dır! Ben kafamı, karnımı doyurabilmek için yeterince çalıştırıyorum merak etme!’’ der sinirle. Sonra yorgun bir halde yola koyulurken mırıldanır;
‘’Şuna bak, kaburgamdan yaratıldığını unuttu, bir de akıl vermeye çalışıyor! Çık, çık, çık!’’
Havva bir süre Adem’in uzaklaşmasını izler ve gözden kaybolunca ağacın arkasına dolanarak, gövde boyunca oyulmuş basamaklardan ağaca tırmanmaya başlar.
‘’'Eğer kafanı biraz yukarı kaldırsan' diyeceğim, söyletmiyor ki!’’ der.
Ağaca çıkar, ağaç elma doludur.
Havva, ayaklarını ağaçtan sarkıtmış sallarken iştahla elma yemekte ve gözleri dalgın bir halde uzaklara bakmaktadır. Bir anda kafasında bir ampul belirir! (Ampulun içinde ateş yanmaktadır.) Hemen dalların arasında saklı duran, ağaçtan yapılmış bir kutuya uzanır ve açar. (Kutunun üzerinde H A V V A harflerini çağrıştıran şekiller oyulmuştur.) Kutunun içinde taş, ağaç ve ince dallar yardımıyla yapılmış, çok çeşitli el yapımı alet durmaktadır. Hemen içlerinden, küçük bir balta şeklinde olanı alır ve dallardan ayırdığı birkaç taze kabuğu ince sicimler haline getirmeye başlar.
Havva ağaçta oturmuş, kopardığı bir elmayı sicimle sıkıca bağlamaktadır. Sonra bağladığı elmayı dallardan en aşağıya, göz hizasına kadar sarkıtır ve ağaca sabitler. Arada bir kafasını Adem’in uzaklaştığı yola doğru çevirip bakmaktadır. Son kez elmanın sarkmış olduğu yere bakar ve memnun bir yüz ifadesiyle, baltayı kutusuna koyar. Kutunun kapağını henüz kapatmamıştır ki, gözleri endişeli bir bakışla tırnaklarına kayar. Bu kez kutunun içinden ince, uzun, keskin bir taş çıkarır, sırtını geniş bir dala yaslayarak tırnaklarını törpülemeye başlar. Bir yandan elma yemekte ve bir melodi mırıldanmaktadır.
Tırnaklarını son bir kez üfler, elini uzaklaştırarak bir kez daha bakar ve gülümseyerek taşı tekrar kutusuna koyar.
O sırada Adem yolun başında gözükmektedir. Havva, Adem’in geldiğini görerek çarçabuk ağaçtan iner ve yüzünde –sözde- üzgün bir ifadeyle Adem’in yaklaşmasını bekler.
Adem iyice yorulmuş ve hiçbir av, yiyecek dahi bulamadan dönmüştür. Havva’nın yüzüne bile bakmadan ağacın altına bitkinlikle çöker. Gözünün hizasına kadar daldan sarkan elmayı görmemektedir.
Havva bir süre heyecanla Adem’in elmayı fark etmesini bekler, sonunda olmayınca sinirle Adem’in yanına oturur.
Ancak bir süre sonra hışımla ayağa kalkar ve siciminden tuttuğu elmayı, yerde somurtuk bir halde oturan Adem’in burnunun ucunda sallamaya başlar.
Nihayet bunu gören Adem, neşeyle ayağa zıplar. (Gözleri elma şeklinde gidip gelmektedir.)
‘’Havva!’’ diye bağırır sevinçle, ‘’Bak, bir elma buldum!’’
Havva ifadesiz ve bitkin bir halde cevap verir;
‘’Hadi ya, nerede?’’
♀ ♀ ♀
Adem ağacın gövdesine yaslanmış mutlu bir şekilde, gözlerini ayırmadan yarım bir elma yemektedir.
Havva ise ağacın diğer tarafında oturmuş, gün batımına karşı elindeki bir tablete çiviyle bir şeyler yazmaktadır. Yanında yarım bir elma durmaktadır.
‘’Sevgili Günlük,
Bu gün onun elmayı fark etmesini sağladım, çünkü artık açlıktan ölmek üzereydi. Acaba ateşi ve tekerleği de, hatta taşlardan kesici aletler yapabileceğimizi ve böylece kolaylıkla avlanabileceğimizi de söylesem mi, yoksa yine onun bulmasını mı sağlasam? Ama hâlâ ağaçtaki diğer elmaları görmediği düşünülecek olursa, bu iş zor olacak gibi görünüyor.’’
Havva

3 yorum:

Derin Sularda dedi ki...

Gülüyorum :)) gülüyorum :)))hala gülüyorum:)))

Daha ne diyeyim...
"Sevgili Günlük.." çok hoş yaa:)
Dilek

Butterfly dedi ki...

anne sutunun zekaya olan etkısı tartısıladursun bence ondan daha onemlı bır katkısı var anne-cocuk arasındakı tum duygusal bagın temel kaynagını olusgturuyor, anne sutu alan bebekler, cocukluklarında ve yetıskınlıklerınde duygusal olarak; kendılerıne guvenen, dokunsal olarak duyarlı,dusuncelı. sosyal olarak: ait olma duygusuna sahıp. psiko-motor olarak, tum becerılerı erken ogrenebılen cocuklar oluyorlar, ayrıca ,bagısıklık sıstemlerı de anne sutu almayanlara gore epey farklılık gosterıyor:) ama asıl mesele, anne sutunden ote bır sey, ona sunulan herseyın onun kendını degerlı hıssetmesını saglayacak turden olması:) cocukluk gokyuzu gıbıdır sevgılı Sema, nereye gıdersen gıt pesınden gelır....:)

Geveze Kalem dedi ki...

Gülümsettin beni:)
Biraz acı kokan çıplak gerçeklerin, çocuk masumluğuyla paketlenip sunulmuş hâli gibi bu cümle.
Ben en iyisi paketi hiç açmayayım, böyle daha güzel;-)