Annem...

|
Annem internet'le tanışalı daha aylar olmadı. Aslında çok geç kalmış, onu geç desteklemişiz bu isteğinde. Bizler ilk başta sadece kameradan torunlarını, çocuklarını görür, onlarla yazışır diye bu meselelerle onu tanıştırmak istiyorduk. Ne yalan söyleyeyim, o ekranın önünde saatlerini harcayacağını hiç düşünmemiştim. Diyorum ya, geç kalmışız!

'Gazeteleri buradan okumak istiyorum,' dedi önce. Sonra, 'Aklıma takılanları araştırmak istiyorum,' dedi. Ve bir gün, bizim bloglarımızı okumaya başladığı günlerde, 'Benim de söyleyeceklerim var, ben de blog açıp yazmak istiyorum,' deyiverdi. Geçen gün bloğunu yaşama geçirdik ve annem yazmaya başladı...

Az önce bu yazısını okuyunca, -belki onun çocuğu olduğum için sadece, bilmiyorum ama- ağladım. Aslında itiraf etmeliyim ki ilk başta kıskandım:) 'Sevgi' gibi 'herhangi' bir kelimenin üstüne, çok uzaklardan çağrışımlarla öyle güzel cümleler sıralamış ki anneciğim, onu ne kadar az tanıyor olabildiğime şaşırdım! Az mı dinlemişim acaba annemi? Çünkü biliyorum, bu yazısında bahsettiği şeyleri zaman zaman duyarım ondan ama sanki dinlerken yeterince anlamıyormuşum.

Kelime Oyuncu arkadaşlarım, kelime söyleme sırası Butterfly'ındı biliyorum ama, yeni kelimemizi annem söylemiş farz edip, 'SEVGİ' üstüne yazabilir miyiz lütfen biz de?

Belki bloğu açıp okursunuz ama ben yine de o güzel satırları sayfama taşımak istiyorum.(Umarım annem buna bir şey demez)


SEVGİ

Sevgi nedir? 'Sevgi emektir,' diye tanımlanır çok kişi tarafından, artık kalıplaşmış gibidir, Selvi boylum al yazmalım filmi gelir aklıma. Hoşuna gitmiştir bazılarının, söyleyip dururlar 'sevgi emektir,' diye. Ama öyle midir aslında, insan emek vermediği şeyleri sevmez mi delicesine? Sever, hem de öyle sever ki! Ben doğaya emek vermedim, hayvanlara emek vermedim, sanata emek vermedim, anama babama da emek vermedim, hatta (kısmen versem bile) torunlarıma da emek vermedim. Emek verdiklerimden bile (yavrularım hariç) daha çok sevdiklerimdir. Bence sevgi korkudur, sevdiklerine zarar gelmesi insanı ürkütür ve daha fazla sever. Denizin derinliği, gökyüzünün sonsuzluğu, ağaçların haybeti, çiçeklerin renkli dili bir o kadar güzel iken korkutmaz mı insanı? Hayvanların kendi kendine doğurmaları, hiç desteksiz yavrularına bakmaları, korumaları, yaşama hazırlamaları. Bütün bunlar sevilmez mi, bunun emek neresinde? Ben emek vererek diktiğim veya ördüğüm bazı giysilerimi sevmeyebiliyorum veya emek verip pişirdiğim bir yemeği sevmeyip yemiyorum. Ame ben yaşamı çok seviyorum. Bir rüya gördüm prensesimi(torunum) yanımdan ellerimden kaydı ve bir toprak kulübenin içinde kayboldu, sesi var kendisine ulaşamıyorum v.s. Uykudan ter ile uyandım. Sonra uyuması çok zor geldi bana. Karşım da duran beyaz cam, elimin altındaki yirmidokuz harf, size söylüyorum anlatmak istediğimi anladınız mı?
Sevgi çok yüce bir duygu. İnsanın seviyorum demesi için çok sağlam bir kalbi, çok sağlam bir beyni ve çok sağlam gözleri olması gerek. Bunlardan biri eksik olursa sevgisi eksik demektir. Ben baktığım yeri görmek isterim, içine inercesine, derine dalarcasına. Gördüğümü de içimde saklamak isterim yanlız bana ait olsun diye.
Annemin hastalığında (bağırsak kanseriydi) 1962 senesi, ameliyat sonrası eve gelişi, yatışı... Tüm bağırsakları alınmıştı, o zamanlar tıp ilerlememiş kemoterapi filan ne gezer, midenin sonuna bir delik ve üstüne bir torba ihtiyaçları için, üstten temizlik yapılıyordu. Ama annem o kadar inanmıştı ki normal tuvalete gideceğine ve bana demişti ki 'Sana seslenirsem beni tuvalete götürür müsün?' İşte ben o zaman baktığıma görmeyi öğrendim. Anacığımın yüzüne, gözlerine öyle bakıyordum ki o söylemeden ben hissettim veya gerçek olsun onu tuvalete götüreyim ve iyileşsin. Ama o bir kere tuvalete gitti ve bir daha o istek yüzünde hiç gözükmedi.
Ben sevgiyi korkuyla yaşıyorum, çünkü sevdiklerimi çok seviyorum ve sevdiklerime hiç zarar gelmesini istemiyorum. Buna doğa da dahil çünkü ben doğayı da çok seviyorum.
Tanrım tüm sevdiklerim sana emanet.Yaşamın kıyısından yaşama yeni başlayanlara...


11 yorum:

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Böylelikle senin sözcüklerle oynama becerini nereden aldığını anlamış oldum. Anneciğinin blogu bir harika

Derin Sularda dedi ki...

Hani yeni kelime nerede derken, iki kelimemiz birden oldu -Sevgi ve Yollar- ikisi de üzerine uzun uzun yazılacak kelimeler...

Ayrıca annenin yazısını okurken "ne güzel" dedim. Dilerim o yaşlara gelirsek eğer biz de böyle hisseder ve hislerimizi bu kadar anlamlı dile getirebilme şansına sahip oluruz.
Sevgiler
Dilek

sessiz balik dedi ki...

basmakalıp bir yazı beklemiyordum senin annenden , senin annnse mutlaka içimizde bir yere dokundururdu o ;ama bu kadar mı olur ? okuyup bitirdiğimde başımı omuzlarımız arasına çekmiş küçülmüş küçülmüş buldum kendimi çünkü sığınma ihtiyacı verdi bu yazı bna, anneme ... onun kucağını özletti.

s. dedi ki...

"İnsanın seviyorum demesi için çok sağlam bir kalbi, çok sağlam bir beyni ve çok sağlam gözleri olması gerek." ne güzel demiş...çünkü sevgiyi taşımak, çünkü sevgiyi yaşamak, çünkü sevgiyi görmek ancak bu olgunluğun tadında sabitleştirir kendini...

Geveze Kalem dedi ki...

Övgüler anneme gelince yorumları cevaplandırma konusunda fazla heyecan duymadım sanırım:)))
Şaka tabii;)

Ayşegül, armut dibine düşermiş ya, senin annenin de iyi bir gezgin ruha sahip olduğundan eminim;)

Dilek'çiğim, sağlığım izin verdiği müddetçe kalemi bırakmaya hiç niyetim yok. Umarım o da beni bırakmaz.

Özlem'ciğim, sığınmayı dilediğimiz ilk liman onların kucağıdır çoğunlukla değil mi? Annem de tıpkı senin gibi hissediyor biliyor musun? Doğanın gücü karşısında çok küçük olduğumuzu söyler.

Sevgili ss, sanıyorum ki annem şu an içinde bulunduğu yaş olan 60 yaşından çok önceleri de sevgi konusunda aynı şeyleri hissediyor, düşünüyordu. Tek farklılık, önceki yaşlarında aldığı tadın aromaları o yaşlarının heyecanına uygun farklılıklar gösteriyordur.
Kendimizi, sevgiyi anlamak için belli bir yaşa kadar nadasa bırakmamız gerektiğini düşünmüyorum. Zaten sevgiyi anlamamız da gerekmiyor, yeter ki arka bahçemizde tohumları ekili olsun, o bile yeterince değerli.

s. dedi ki...

ben de zaten "olgunluk" derken yaştan ziyade, "yüreğin" bakışını anlatmak istemiştim :))
18 yaşımdaykenki ideallerim neydiyse 38 yaşımda da o oldu. ve üstelik o zamanlar benden kat kat büyük olan arkadaşlarım tarafından da oldukça dalga geçilmiştim. yaşım genç diye öyle konuştuğumu düşünmüşlerdi. şimdiki tercihlerime baktığımda 18 yaşımdaki halimden hiç uzaklaş(a)mışım. hani hep soruyoruz ya, çok şey mi bilmek iyi, yoksa azla ne olduğunu bilmeden yaşamak mı, acı ya da tatlı ayırdını yapmadan? sevgiyi bilmek - ya da bilmemek de böyle bir şey sanki. kararsızım...

Derin Sularda dedi ki...

Huhuu! neredesin ? Bir ses ver en azından;)Merak ettim..

sessiz balik dedi ki...

AYNEN...

Geveze Kalem dedi ki...

Bazen kalemi kilitlenir ya insanın, hani etrafındakilere göz ucuyla bakar geçer, değil ki yazmak düşünmeye güç bulamaz, işte öyle bir dönem benimki...

Testim doluydu, yazdım, tükettim... Yeni bir çağlayan arıyorum şimdi, gidip kıyısından testimi doldurup, getirip, azar azar sulayacağım yine sayfamı... ;)

Aslında biraz da kelimelere takılı kalıyorum sanırım. Yine hayatın 'zor' tarafından düştü bu kelime de. Ağlamak, dertlenmek kolay, biraz 'serinleten' bir şeyler düşünmeye çalşıyorum.
Sevgiyle kalın...

sessiz balik dedi ki...

semacım ; kelimeler bir oyunun parçası
ama blogunda o oyun kadar diğer yazılar da olacak
takılma
senin testini dolduran ne varsa biz ondan içeriz :)
yani kendi adıma konuşursam :
yazılarını ; "seni" ;
özlüyorum yazmadığında.

Yaşamın kıyısında dedi ki...

annesinin kuzusu, kuzusunun annesi kaleminin ucuna bugünlerde hızla değişen oğlun takıldı sanırım.
sizi seviyorum.