Eski Dostum İstanbul...

|
Uzun süredir görüşmeyen iki dost gibi sarıldık geçen gece İstanbul'la.

O beni 'olgunlaşmış' bulduğunu fısıldadı, caddeler, kaldırımlar boyu yol aldırıp, nefesimi sınarken. Bense onun değişmeyen, dahası yenilenen yüzüne bakıp, biraz kıskandığımı itiraf ettim. O hâlâ bir yakasında, tıpkı eskiden benimle olduğu gibi yorulmadan eğlencelerini sürdürüyor, hâlâ gençlerle sarmaş dolaş sabahı ediyordu. 'Gel hadi, sen de katıl bize bu gece, eğlenelim hep beraberce,' diye çağırdı. Sağımdan solumdan, türlü mekânlardan yayılan müziğin ritmine, iştahımı körükleyen yemek kokularının davetine, kadeh çınlamalarının baştan çıkaran büyüsüne kapılıp, vardım davet merkezine.

'Saat daha erken, gel biraz yürüyelim, sohbete usul usul başlayıp, bir yerde kahve içelim,' dedi. Kırmadım, 'Zaten uzun saatlerdir yürüyorum, yoruldum. Gel hemen demlenelim,' demedim. İstiklâl Caddesi'nin ışıltısını, kalabalığını yavaş yavaş üfürürken yüzüme, tuttu elimden, 'Gel,' dedi, 'Birkaç kıyafet bak kendine.' Her zaman girdiğim mağazalar bana çoktan sırt çevirmiş, moda almış başını gitmiş. Sordum, 'İstanbul, neden bu kadar hareketli bu kıyafetler?' Dedi, 'Sen durdun ama onlar yürüyüp gittiler.' Elim boş dolaştım onca dükkânı.

'Bizim çay ocağı duruyor mu hâlâ yerinde?' diye sordum. 'Hani enfes türk kahvesi, ara yola dağılmış tabureler...' Gittik, orası da yüzünü yenilemiş. Adını 'Manda Batmaz' olarak değiştirip bir de gösterişli tabela eklemiş. Eski tabureleri bile cilalanıp, önlerine masalar gelmiş. Yine de istedim orta şekerlimi, baktım ki o değişmemiş. Keyifle, özlemle höpürdetirken, elimde bir de cigara tellenmiş.

'Haydi,' dedi İstanbul, 'Cumhuriyet bizi bekler.'

Ah balık pazarı, Şampiyon, Nevizade... Sıra sıra rakı sofraları, sohbet muhabbet şahane! Cumhuriyet'in saati hâlâ dokuzu beş geçe... Başladık ufak ufak demlenmeye...

İlk kadehten sonra ısındım, üzerimdeki ihtiyar kürkü attım. Bir de baktım ben hâlâ aynı ben! Şenlendim, güldüm, kahkaha attım!

Dedi, 'Hadi devam edelim, gece bizim eğlenelim. Önce kahveyle, tatlıyla kendimizi ayar edelim.'

Vardık tatlıcıya, yanında kahve fincanında, ama kanımız kaynamış bir kere aklımız hâlâ sokaklarda.

Dedik, 'Nereye gidelim? Hani şöyle tepinip kurtlarımızı dökelim.' Aradık eski mekânları, kimisi isim değiştirmiş, kimisiyse çoktan terk-i diyar eylemiş. Yeniler değildi bize göre, kiminde tekno, kiminde hip hop, kiminde türkü... Sen rock seversin dedi, önümden iz sürüp usul usul yürüdü. Bizim dönemin rock parçalarının duyulduğu bir mekana daldık hemen. Dj belli ki bizim dönemden. Bon Jovi'yle, U2'yla, Queen, REM, White Lion, derken arada biraz da Metellica, eşlik ediyorum elimdeki sanal elektro gitarla...

Saat 4'e varmış, mekanlar tek tek boşalmış. Bize de gidin artık der gibi bakıyorlar. Son istek parçalarımızı da isteyip çıkıyoruz oradan.

Diyorum 'E daha gün aydınlanmamış. Var mıdır başka mekan bize kapı açacak?' Beyhude çabalarla dolanıyorsak da birkaç bar daha, bulamayıp alıyoruz soluğu Kızılkayalar'da. Dürüm döner, hamburger, ayran... bakıyorum İstiklâl'in o saatteki kalabalığına hayran hayran...

En sonunda geliyor veda vakti. Diyor ki İstanbul, 'Dönerken köprüden bak yine boğaza dikkatli. Daha sık gel, özletme kendini.'

9 yorum:

sessiz balik dedi ki...

her gün aynı şeyleri yapmak ; oşeyler ne kadar ilgi çekici zevkli olsa da , sıkıcı olur
arada bir "değişiklik" iyi gelir
bana
tam da bu tip bir feleğin gecesini çalma olayı için çok fena sabırsızlanıyorken yazdın...güzel de yazdın amma bana o kadar uzakki ışıklar sesler ve insanlar ile rengarenk cümbür cemaat bir hava ,sadece umut işte , belki. istiklal olmasa da ankarada ssk bile yeter

Aslı Cin dedi ki...

Bir solukta okudum. Sokağa çıkıp İstanbul'u baştan sona gezmek geldi içimden.

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Bugün 2 adımlık yol gidebilmek için trafikte saatler geçirdikten sonra, İstanbul'dan nefret ederek dönmüştüm, her zaman olduğu gibi hemen artık bu şehirden gitmeliyim planları yapmaya başlamıştım ama yazını okuduktan sonra vicdan azabı çektim:))ÇOk güzel anlatmışsın ve bende aslında seviyorum bu şehri

Geveze Kalem dedi ki...

Sessizim Balığım, :-)) uzak muzak deme, bir gün seninle yapacağız benzerlerini. ;-)

Aslı cin, ama böyle tesadüf olmaz ki! Daha bu gün bloğuna denk gelip, ilk fırsatta incelemek için sık kullandıklarıma eklemiştim.:-) Şimdi fırsat buldum, geliyorum.;-)
Ben hamilelik ve doğum sürecinden sonra, oğlum 16 aylık oluncaya kadar epey bir yaşamdan kopmuştum. Hatta bunun da etkisiyle eski yazılarımda '35 yaş bunalımlarım'a denk gelebilirsin.(Hoş, henüz bitmedi gerçi:-)) O yüzden şu sıralar herkese fırsat buldukça eğlenmeye zaman ayırmalarını tavsiye eder oldum. Yani diyeceğim odur ki eğer içinden geçiyorsa çık, bir koşu dolaş gel.;-)

Ayşegül, ben de İstanbul'dan tutkulu bir şekilde nefret edip, başka hiçbir şehre böyle aşk besleyemeyenlerdenim. Allah'tan o gün sadece vapur kullanarak Taksim'e ulaşma imkanım vardı. Yoksa saatlerimi yollarda harcayarak geceye hiç de iyi başlayamazdım diye düşünüyorum.

ikizlerimin annesiyim.. dedi ki...

istanbulun kalabalığı büyüklüğü trafiği ne kadar ürkütsede beni yaşayamam ben burda desemde yazını okurken başka alemlere götürdü tanımadan bilmeden istanbulu.. bizde geldik baktık geveze kaleme vede takip edeceğiz bundan sonra kalemi nerelere götürecek bizleri diye.
sevgilerimizle...
sudenaz ve busenin annesi cemile...

Derin Sularda dedi ki...

Semacım, anlatımın inanılmaz güzel , inanılmaz anlamlı, sarıp sarmaladı beni de gülümsedim, sevemediğim zannettiğim ama aslında hep içinde olmak istediğim şehrin soğuk yüzüne ... bak bana da nasıl ilham geldi böyle:))
sevgiler

Geveze Kalem dedi ki...

Sevgili kon kon kelebeklerin annesi, :-) (Beni bloğuna sürükleyen sihirli cümle bu olmuştu;-)) İstanbul'un, her insanın hayatında belli bir dönemi geçirmesi gereken bir yer olduğunu düşünmüşümdür. Belki yıllarca, belki günlerce ya da yalnız birkaç saat boyunca. Ama doğr zamanda doğru mekanlarında olmadıkça çok da iz bırakmaz insanın zihninde. Kim bilir, belki bir gün hep beraberce saatlerimizi sunarız İstanbul'a.:-)

Dilek'çiğim, sana benim satırlarım değil İstanbul'un havasını solumak ilham vermiş olmalı. ;-)
Bak aklıma geldi, İstanbul'la ilgili bir yazım daha vardı, onu da ekleyeyim bari. :-D

Ebru Oğuş dedi ki...

ben ki istanbul'u sevmeyen -sizlerin taşralı dediğiniz - bir izmir'li; bayıldım bu senin eski dostun istanbul'una, keşke dedim o gece ben de yanında olsaymışım istanbul'un peşi sıra gezerken!

Geveze Kalem dedi ki...

İçten söylüyorum ki, keşke! :)
Ama taşranın âlâsı İstanbul'dadır aslında.;-)