Ödül

|
Dayatmalara karşı âsileşen ruhum gereği olsa gerek, tıpkı diğer 'özel' günler gibi sevgililer günü de hiçbir şey ifade etmez benim için. Niye benim sevgimin taçlandırılması gereğine birileri gün belirliyor ki? Meselenin nasıl başladığı konusunda gayet bilgim var ama olay ipini koparmışçasına 'gül', 'yemek' ve 'hediye' üçgeninde dönüp duruyor uzun yıllardır.

Üçgenin bir noktasına bu sene biz de dokunduk tesadüfen. Yurtdışında yaşayan arkadaşlarımız ailevi bir meseleden dolayı hesapta olmadan Türkiye'ye gelmek zorunda kaldılar. Onlarla görüşebileceğimiz tek gün dündü. ''Bir yerde yemek yiyelim,'' denildi. E malum dün sevgililer günüydü ya, sokak arabasında nohut-pilav da yeseniz, en azından tabağınızın kenarına kırmızı bir gül iliştirilmiş olması olasıdır. Dolayısıyla gittiğimiz mekânı kırmızı tüllerle, pullarla payetlerle, üstüne bir de olağan dışı canlı müzükle donatılmış halde bulmamız şaşırtmadı bizi. Hele ki her masada gözgöze şarkı söyleyen, birbirine kırmızı güller uzatan çiftler hiç mi hiç şaşırtmadı. Aşk, sevgi güzel şey de, hani herkes aynı mekanda aynı romantizmi yaşayınca komik geliyor bana. Anlayacağınız malzemesi boldu dün gecenin, keyifle izledim ortamı.:)

Ama bir masa vardı ki orayı izlemek ayrı bir keyifti. Son dönemlerde oldukça çarpıcı bulduğum bir televizyon dizisinin çok sevdiğim bir oyuncusu vardı masada, hem de bir kol boyu mesafedeki yan masamızda. Bahsi geçen dizi Atv'de yayınlanan Parmaklıklar Ardında. Bilen bilir de bilmeyenler için, bir hapishanenin kadın koğuşunda yaşanılanların anlatıldığı, senaryosunun yanı sıra iyi oyunculukların da göz doldurduğu bir dizi olduğunu söyleyerek özetlemiş olayım. Ve bahsi geçen kişi de o dizide savcı rolünü oynayan İsmail Düvenci.

Kısa süren selamlaşma faslından sonra nasıl olduysa iki masa arasında tatlı bir sohbet başladı. Buz alışverişi, fotoğraf çekimini rica etmelerden sonra sevgili İsmail Düvenci'nin önüne koyduk hemen bulabildiğimiz ilk kağıt parçalarıyla kalemi. E bir imza almadan olmazdı.;-)

Sanırım bizim yarı aptallık yarı hayranlıkla yazdığı kağıtları okuyup, birbirimize göstermemizi ve üstüne yaptığımız sohbeti gözlemiş olacak ki bir süre sonra yanımıza geldi ve masamızı bir anekdotla şenlendirdi.

''Adem babayla Havva ana sıradan bir gün yaşıyorlarmış. Havva bir ara sessizliği bozup sormuş Adem'e, 'Adem, beni gerçekten seviyor musun?' Adem sağına bakmış, soluna bakmış ve demiş ki, 'Başka ihtimalim var mı?'''

Bakmayın benim böyle kuru kuru anlattığıma, onun dilinden süslenip püslenmiş halini dinlemek gerçekten güldürdü bizi.

Masamızdan ayrılmadan evvel kendisine çarçabuk, 1,5 yaşındaki oğlumun neden olduğunu anlayamadığım bir şekilde oynadığı dizinin fragmanlarında dahi dikkat kesildiğinden bahsettim. (Elbette ki diziyi kendisine izlettirmiyoruz. Hatta çoğu kez o saatte uyanık olduğundan biz bile izleyemiyoruz. Ama fragmanları çıktığı anda dikkatini dağıtmam mümkün olmuyor. Hemen ortalıkta kumanda arayışına geçiriyoruz kanal değiştirmek için. Çocuk eğitimi hassas olduğum bir konu. Biri tutar da haksız eleştride bulunur diye açıklamak istedim.:))

Ancak bu saatleri, diyalogları post yapmamı gerektirecek olaylar bunların hiçbiri değildi. Oğlumla ilgili açıklamayı yaptıktan sonra normal olarak gülümsemesini ya da 'ilginç,' 'tuhaf,' 'gerçekten mi?', 'ah ne hoş!' falan gibi şeyler söylemesini bekliyordum. Ancak kurduğu ilk cümle şu oldu, amacını belli edercesine, ''O zaman oğlunuz benim kızımın dizisini de izliyordur.'' Yine bilmeyenler için açıklama yapmış olayım, Ceyda Düvenci İsmail Düvenci'nin kızıdır ve o da şu sıralar Binbir Gece adlı bir dizide rol alıyor.

Şimdi şöyle düşünüyorum; oğlum yaşındaki bir çocuğun bile kendi oynadığı diziye ilgi göstermesini bir iltifat, beğeni olarak alıp, kendini hemen alaşağı ederek kızını övgü masasına yatırmak istedi. Yaptı da; ''O da şu sıralar çok iyi adımlarla ilerliyor, biliyor musunuz? Hatta yakında birlikte bir film projemiz var...'' diye sözlerini, yeni projelerinden de detaylıca bahsederek sürdürdü.

Ne güzel diyorum, ne güzel! İnsanın evladıyla gurur duyması ne güzel. Anne babalar her ne kadar 'koşulsuz sevgi' verdiklerini düşünüp söyleseler de, bunun başarılarla ödül olarak sunulmasını içten içe bekliyorlar galiba. Hatta hadi itiraf edelim, hangi birimiz çocuklarımızı en iyi yerlerde görmeyi hayal etmiyoruz ki? Çoğu kez, 'aman sağlıklı olsunlar, mutlu huzurlu olsunlar, kimseye muhtaç olmasınlar da...' gibi dileklerimizi sıralarken, içimizdeki saklı ben başını çıkarıp, 'e ama başarılı olsunlar, yükselsinler, isimlerini duyursunlar...' demiyor mu ki?

5 yorum:

sessiz balik dedi ki...

Semacım,
hiç görmemişim bu sanatçıyı ben senin yazında ismi geçince googledan arattım resmi de varmış

biz Barış ın uyuduğu saatte uyuyoruz zaten saat on dedi mi ben uykudayım ,fragmanları ise zaplıyorum çünkü yani o ses Kibariye'nin bağırması ,sevsem de şarkıya tahammül edemiyorum.

sevgililer günü ise
tüketim çılgınlığını pompalamanın araçlarından sadece birisi
ve ben kendisi ile hiç ilgilenmiyorum ...
ama şiir yazdım ; o ayrı
bahane lazımmış.

Butterfly dedi ki...

şimdi ders arası hazırlık yaparken okudm, ben de seni akşam yemek diyinmce sevgililer günü kutlaması falan yapmak için bir araya gelmiş bir arkadaş topluluğu diye düşündüm, aslında keyifli olmuştur eminim çok böyle dizi film kahramanları, babalar, kızlar, arkadaşlar, kırmızı karanfiller,payetlerle süslü masalar, memleketimden sevgililer günü manzaraları.... Ben de öyle izledim etrafımda dönem sevgililer günü çılgınlıklarını...

Geveze Kalem dedi ki...

Sorma Özlem, Kibariye'nin sesi beni de geriyor ama filmin senaryosu ve oyunculuk kalitesi için katlanmaya değer. Kaldı ki Kibariye abla sadece fragmanlarda sahneye çıkıyor.:) Yani dizi içinde çoğunlukla yine pek sevdiğim (rahmetli) Kazım Koyuncu'nun güzel şarkılarını dinleme şansımız oluyor. Ha bir de dizi Sinop'ta çekiliyor, Sinop Cezaevi'nde ve ben bu sayede oranın ne kadar güzel bir şehir olduğunu görme şansına sahip oldum. En kısa zamanda bize Sinop yolları görünüyor artık.;-)


Yok be Butterfly'cığım, benim öyle meselelerle hiç işim olmaz.:) Altı üstü bir arkadaş buluşmasıydı.:))

OzLeM dedi ki...

Kibariye'nin sesini bir daha dinleyin derim ben, önyargısızından şöyle. Süper bi sestir...

Geveze Kalem dedi ki...

:$ bu da utanma ikonu