Görev

|

Neden gecenin bu saatinde, uykumun en tatlı yerindeyken kalktım yataktan?

Hem de oğlumu gecenin 12:30'unda güç bela uyutmuşken...

Hem de bugün aldığımız arabalarını koynuna sokmuş bir halde sereserpe uzandığı yataktan, "bana sarıl ve huzurla uyuyalım," davetini kuvvetle yayıyorken...

Niye?


Çünkü görevlerim var; hayatımda annelik haricinde ilk kez bu kadar önemle kendime görev edindiğim bir meselem var.

Bu görev karşılığında bana para ödeyen yok, görevi bitirmem için zorlayan bir patronum da yok! Ama tümünden çok daha önemli bir dürtü var içimde beni bu göreve sadık kılan; tutkum!

Tutku... Bu kelimenin içini dolduramamıştım bunca yıl, bu görevi edinene kadar. Ama şimdi o kadar iyi biliyorum ve anlayabiliyorum ki...

Gecenin bu saatinde yazmak için uyandım. Hayır şu an karaladığım satırlar için değil, bunlar kahve molasını değerlendirmek için yazılıyor. Ben, 'öykü' yazmak için uyandım. Ne şiir, ne roman, ne deneme, ne anı, ne günlük... Tutkum; öykü!

Uyanmalıydım. Çünkü yazmalıydım.

Benim vaktim kısıtlı, 'sakin zamanlar' fırsatını bulduğum anda değerlendirmeliyim, gündüz hayat çok koşuşturmacalı, çok gürültülü, çok kalabalık, çok sıcak, çok dağınık...

Benim vaktim kısıtlı, çok geç başladım bu işe.

Yirmilerimde olsam, hayatı biriktirir, zihnimde dolandırır, özünü yakalayıncaya kadar kalem oynatmazdım. Ama "benim vaktim kısıtlı"; cümleler zihnimi yalayıp geçmeden kağıda düşmeli, yazdıkça açılmalı motorum, hızına hız katmalı...

Yirmilerimde olsam yarıştaki kaplumbağa olmayı seçerdim; emin ve istikrarlı.

Ama şimdi tavşanı oynamalıyım ve bu masalı kendim için yeniden yazmalıyım.

Sürprizsiz... Tavşan kazanmalı!

Geveze Kalem bu blog haricinde bolca kalem oynatıyor; öyküler yazıyor, öyküler siliyor, öyküler değiştiriyor, öyküleri evirip çeviriyor ve okuyucularının bilmediği tüm bu yazıları en kısa zamanda onlarla paylaşmak istiyor...

Kahve bitti, mola bitti. Görev çağırıyor, hoşçakalın...

.

18 yorum:

ozgurruya dedi ki...

Göreviniz çok güzel ve bence kutsal bir görev. Yazarlar da hem edebiyat adına hem de kendi tutkuları adına bir çok göreve sahip ve bunları değişik şekillerde uyguluyorlar. Yazarlardan biri sabah kalkıp kendine yirmi sayfa yazı yazma şartı koymuş. Yazacak birşey olmasa bile pazarda alacaklarının listesini yazarmış bazen :) Kimi askerdeyken bir tarafta savaş bir tarafta can pazarı yaşanırken napıp edip kendine fırsat oluşturup yazarmış. Bu görev çok farklı bir görev ve bu görevi yerine getirenler yorulmuyor, zaman kaybetmiyor. Çünkü görevini yerine getirdikçe dinleniyorlar ve zamanlarına anlam katıyorlar.

Butterfly dedi ki...

Sen öyle görev ama annelik değil diyince bşrden acele ttim yazının ortaısnı bırakıp sonunu okuyuverdim acaba noluyo diye sabredemedim yani :) sen hep görevli ol, hep yaz, hep paylaş lütfen ben de geliyorum bu arada yazma molasındaki kahveyi birlikte yudumlarız belki de ;)

[ fiкяiмiи iиcє güℓü ] dedi ki...

Geveze kalemin evirip çevirdiği, hızla kağıda akan öykülerini biz de okumak isteriz bir gün...

Ben imzalı istiyorum kitabımı, unutmayalım lütfen. Arkadaş torpili.:)

HAYAT dedi ki...

görevine sadık kalan ve bunu her daim çok titiz yapan ,işini önemseyen birisin.
iyi ki burdasın.
en azından bizde senden bi şeyler katıyoruz kendimize.

HAYAT dedi ki...

görevine sadık kalan ve bunu her daim çok titiz yapan ,işini önemseyen birisin.
iyi ki burdasın.
en azından bizde senden bi şeyler katıyoruz kendimize.

elektra dedi ki...

ne kadar kıskanıyorum yazabilenleri. ama haset bir kıskançlık değil, imrenerek.
ne güzel...
ben de kahve içiyorum şimdi ve belki sen de dünden yarım kalan öykünü tamamlıyorsundur. şimdi öykü kişin desin ki mesela, ' boşver be hayat, gel kahve içelim':)
imrenmekte haksız mıymışım, çıka çıka bu cümle çıktı iyi mi?:P

Cocukla Cocuk dedi ki...

Kendine görev edinmek ,bunu tutkuyla yapmak ne kadar titiz olduğunu gösteriyor. Biz süprizsiz tavşanın öykülerini güzel yerlerde göreceğiz biliyoruz.

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Böylesi bir tutkun olduktan sonra sen hep 20'lerinde olacaksın sevgili Geveze. Geçen zamanı boşver, o garip bir şekilde oldukça göreceli bir şey..

Geveze Kalem dedi ki...

Özgür rüya, "bu görevi yerine getirenler yorulmuyor, zaman kaybetmiyor. Çünkü görevini yerine getirdikçe dinleniyorlar ve zamanlarına anlam katıyorlar." bu cümlelerinin nasıl 'iyi' geldiğini anlatamam. Ayrıca verdiğin örnekler de benim için çok değerli.
Sevgiler...

Butterfly, :) Sen yazının ortasını bırakıp sonunu okumuşsun ben ise yorumunu çözebilmek için birkaç kez okudum.:))) Dur tahmin edeyim, bu maili de 3 saniyede yazdın değil mi?;-)
Bekliyorum arkadaşım, içeriz kahvelerimizi en köpüklüsünden.;-)

İncegül, kim bilir, belki ben de senden imzalı kitabını isterim.;-)
(Arkadaş torpili.;-))

Hislerim ve Ben, hepimiz az çok birbirimizin yazılarından bir şeyler katıyoruz kendimize. Benim için böyle düşünmene çok sevindim, teşekkür ederim.:)

Elektracığım sen niye kıskanıyorsun ki?;-) Senin yazılarından öyle keyif alıyorum ki, zekice kurulmuş cümlelerini hayranlıkla okuyorum çoğu kez.;-)
Sevgiler...

Çocukla çocuk, 'titizlik' gerek yazmak konusunda gerekse başka alanlarda size hiç de yabancı bir kelime değil.;-) Bunu blog okuyucularınız yeterince görebiliyorlar.:)
Sevgiler...

Ayşegül, bu sözlerin bana Akıl Oyunları filmini hatırlattı, daha doğrusu gerçek yaşam hikayesini.John Nash Nobel Ekonomi Ödülü'nü, hastalığının başlamasından önce yaptığı buluşlarından dolayı ancak 92 yaşındayken alır!:))
Sevgiler...

sibel dedi ki...

ben de tam yazma disiplini ile ilgili guzel birseyler okumustum gecen aksam. bono (u2)anlatiyor:
‘Ta çocukken, okulda öğretmenin büyük İrlandalı şair William Butler Yeats’i anlatışını hatırlıyorum. Bir ara tıkanmıştı-hiç yazamadığı bir dönem oldu. Elimi kaldırıp ‘Peki neden bunun hakkında yazmadı?’ diye sordum... Söyleyecek hiç birşeyin yoksa, bir şarkının ilk dizesidir bu.’

sibel dedi ki...

ben de tam yazma disiplini ile ilgili guzel birseyler okumustum gecen aksam. bono (u2)anlatiyor:
‘Ta çocukken, okulda öğretmenin büyük İrlandalı şair William Butler Yeats’i anlatışını hatırlıyorum. Bir ara tıkanmıştı-hiç yazamadığı bir dönem oldu. Elimi kaldırıp ‘Peki neden bunun hakkında yazmadı?’ diye sordum... Söyleyecek hiç birşeyin yoksa, bir şarkının ilk dizesidir bu.’

Derin Sularda dedi ki...

İçindeki bu azim, bu istek, yüreğindeki bu ışık hiç bitmesin dilerim.. ;)
Sevgiyle.

s. dedi ki...

çok yeni başladım yeniden yazmaya ve okumaya. inan sözlerin beni de öylesine teşvik etti ki! yeniden hatırladım yazarken ne kadar heyencanlandığımı, okurken yaşadıklarımı. ki sadece küçük kelimelerle ben oynarken, sen hiçbir şey için geç kalmış değilsin. Senin kalemin zamanın çok ötesinde...

s. dedi ki...

Ayrıca biz kelebeğimle istanbula geldiğinde buluşacağız bir aksilik olmazsa. Bize katılmaya ne dersin? ;)

Adsız dedi ki...

John Nash konusunda sanirim bir hata olmus. Nash 1994 yilinda 66 yasindayken Nobel aliyor. Su anda da 80 yasinda.

Geveze Kalem dedi ki...

Sibel(ay çok resmi oldu; abla:)) neden yazamadığın hakkında yazmak oldukça sancılı olurdu herhalde. Ama muhtemelen yeniden yazabilmek için en iyi yoldur.

Dilekciğim, umarım senin de.;-)

SS, ne güzel anlatmışsın heyecanını. Bayılıyorum yazarken ve okurken heyecan duyanlara.:) Mümkün olursa görüşürüz elbet.;-)

İsimsiz, adamı bir çırpıda yaşlandırmışım.;-) Hatırlatman için teşekkür ederim.

ayten dedi ki...

kaleminize sağlık bir kaçgündür takip ediyorum sizi çok güzel yazıyorsunuz başka başka yerlerde buluyorum kendimi

Geveze Kalem dedi ki...

Ayten, çok çok teşekkür ederim. Şu sıralar bağlantı sorunu yaşıyorum, kısa süre sonra bunu halledeceğim ve o zaman koşturma olmaksızın ben de sizin bloğunuzu ziyaret edeceğim.
Görüşmek üzere...