Doktor Bana Bir Çare...

|
"Buyrun, hoşgeldiniz."

"Teşekkür ederim."

"Oturun lütfen."

"Buraya mı?"

"Fark etmez. Zaten iki sandalye var, birisini seçin."

"Peki."

"Eveet, nedir şikayetiniz?"


İşte bu noktada sesim titremeye başlıyor, doktor elini çenesine koyup şöyle bir 'Hımm,' çekse, boynuna atılıp, "Ölmek istemiyorum doktor, kurtarın beniiii!" diye kopartacağım yaygarayı, o derece yani.

"Şu sol tarafımda, sırtımda, yani ciğerimde bir ağrı var. Yok yok, acı. Aslında yanma."

"Nasıl? Hem yanma, hem acı hem de ağrı mı var?"

"Evet." Oh, anladı.

"Peki en çok hangisi var, ağrı mı, yanma mı, acı mı?" Yok anlamamış.

"Yani hepsi var."

"Tamam o zaman ağrı var demek ki."

"Evet ama yanma da var. Böyle karıncalanma gibi."

Yok bu böyle olmayacak, belgelerle konuşmak lâzım. "Şimdi doktor bey, birkaç ay önce ben bir check-up'a girmiştim, tahlil sonuçlarım, filmlerim falan var, göstereyim mi?"

"Alayım."

Doktor belgeleri incelerken devam ediyorum, "Yani o zamanki doktor bir şey olmadığını söylemişti ama..."

"Ne kadardır oluyor bu ağrı? Yani yanma, acı, karıncalanma...?"

"Yaklaşık 1,5 yıldır. Önce iğne başı gibi bir yanmayla başladı, sonra giderek büyüdü alanı."

Bu arada belgelerin incelemesini bitiriyor. "Bu sonuçlar gayet güzel."

"Ciğerlerde bir şey yok mu?"

"Yok, temiz."

"Doktor bey acaba daha derinlemesine bir araştırma mı yapsak? Yani mesela bu röntgende kanser olup olmadığım anlaşılır mı?"

"Burada kanser olsaydı ben bunu görürdüm, yok öyle bir şey. Eğer içiniz rahat etsin istiyorsanız, isteyelim bir tomografi." Yani daha açıkçası koskoca profesörün söylediğine inanmıyorsan, bastır parayı için rahat etsin.

"E olur, görelim o zaman. Yani ben bu hastalıktan çok korkuyorum da..." İllâ çıkacak para...

"Midede yanma gibi şikayetleriniz oluyor mu?"

"Evet, zaman zaman."

"Ne zamanlar mesela? Aşırı yiyip içme sonrası mı, stres altında mı...?"

"Çok kahve tükettiğim zamanlar olur genelde. Bir de ağır yemekler sonrasında."

"Hı hı, anlıyorum. Geçin şöyle lütfen, bir muayene edeyim sizi....

Tansiyon 11-7, solunum rahat-açık, boğazda bir sorun yok, şurası acıyor mu peki?" Sırtımda bir noktaya öyle bastırıyor ki, acımaması imkânsız! "E acıyor tabii doktor bey, öyle bir batırıyorsunuz ki parmağınızı!"

"Peki burası acıyor mu?" Sırtımda az önce bastırdığı yerin simetrisinde bir yerlere bastırıyor bu kez. "Yok, orası acımıyor."

"Bakın aynı oranda buraya da bastırdım ama acımıyor dediniz. Demek ki az önceki yer, kuvvetli bastırmaktan dolayı acımıyormuş, değil mi?"

"Peki."

Muayene bitiyor, masasına oturuyor ve evraklarını doldururken konuşmasına devam ediyor.

"Yoğun stres altında mısınız?"

Sanki ömrümde stresin ne olduğunu hiç duymamaışım gibi bakıyorum doktorun suratına.

"Yani hayatınızda travmatik bir takım şeyler yaşıyor musunuz şu sıralar?"

Travmanın kelime anlamını geçiriyorum kafamdan; Deprem, sel gibi doğal felâketler, savaşlar, cinsel ya da fiziksel saldırıya uğrama, işkence, cinsel taciz, çocuklukta yaşanan istismar, trafik kazaları, iş kazaları, yaşamı tehtid eden bir hastalığın tanısının konması, tehlikeli bir olaya tanık olmak gibi zorlayıcı ve kişinin başa çıkma yeteneğini aşan olaylar ruhsal açıdan travmatik olaylardır...

Bu sorgulamadan sonra, "Hayır," diyorum. Ama şu son cümle var ya, 'kişinin başa çıkma yeteneğini aşan olaylar' bunu düşününce aklıma oğlum geliyor ve cevabımı yeniliyorum:

"Yani 2 yaşında oğlu olan bir annenin yaşadığı kadar."

"Anladım, yaşıyorsunuz demek ki. Bütün bahsettiğiniz bu sıkıntıların sebebi stres. Sıkıntılarınızın kanserle alâkası yok. Bir de midedeki bazı problemlerde etkiliyor sırtınızdaki o bölgeyi. Size iki ilaç yazacağım; biri mide ilacı, diğeri antidepresan. Bunları yemeklerden sonra...."

"Yani ben şimdi kanser değil miyim?" Bunu içimden kendime soruyorum, yüzümde aptalca bir sırıtış var. Valla ne yalan söyleyeyim son zamanlarda buna kendimi öyle inandırmıştım ki, yani doktor 'evet, öylesiniz' dese, hiçbir şey olmamış gibi davranacak kadar alışmıştım bu fikre.

"...tabii ağır yağlı yiceklerden, çaydan, kahveden, bir de özellikle çikolatadan uzak duracaksınız."

Çikolata mı? Aman Allah'ım, bu sonucu hiç beklemiyordum! Bununla baş edebilir miyim bilemiyorum! :P


* * *


Hastaneden ayrılırken, bir dönem öncesinde ciddi sağlık şikayetleri olan bir arkadaşım geldi aklıma. Aylarca hastalıktan şikayet edip durmuştu. Tahliller, ilaçlar, her şey belli bir hastalığı işaret ediyordu. Sonrasında tedavi biraz sonuç vermiş, hastalığı beklemeye çekilmişti ama bir süre sonra yine tüm belirtiler görülmeye başlayınca bu kez başka bir doktora gitmişti. Ben de sonuçları merakla bekliyordum. Sonrasında konuştuk, ne dedi doktor, diye sordum. Şaşkındı. Çünkü doktor tüm tahlillerin son derece normal çıktığını, yaşadığı bu sıkıntıların stress kaynaklı olduğunu söylemişti ona. Doğrusu ya, doktordan şüpheye düşmüştüm. Hatta "İyi bir hastaneye gittin değil mi? İyi bir doktor yani" diye sormuştum birkaç defa. Onun da oğlumdan birkaç ay küçük bir kızı var. Arkadaşımı çok yorduğunu biliyorum ama bir çocuğun bu kadar hastalık şikayeti sebebi olabileceğini düşünmüyordum. Bu veletler insanın dünyasını tepetaklak ettiriyorlar vallahi.:) Yine de ruhsal travma yarattığını söylemek haksızlık olur. ;-)

Mutlu bir şekilde hastaneden ayrılıp, oğlumu yuvadan almaya gidiyorum. Aldığım güzel haberi kutlamak için kendimize en yağlısından bir kentaki fırayd çikın ısmarlamayı kafama koymuşum bile. Amaan, diyet dediğin nedir ki, her gün başlanabilir... :)

Tam yolda yürürken karşıdan çok yaşlı bir adamın ağır adımlarla yaklaştığını görüyoruz. Yanımıza vardığında Barış'a sevecenlikle gülümsüyor, birkaç tatlı söz söylüyor. Sonra cebinden bir balon çıkarıp oğluma verip veremeyeceğini soruyor. Tabii ki, diyorum, çok memnun oluruz. Balonu alıp hemen şişiriyoruz, oğlumun gözleri parlıyor. Maşallah diyor adam, Allah bağışlasın diye de ekliyor. Ben de klasik olduğu üzere "Hepimizinkini," diyorum. Sonra ne gerek varsa, "Sizin torunlarınız da var mı?" diye soruyorum. Adam elini 'çoook' anlamında der gibi sallıyor. Ama cümlesine öyle devam etmiyor:

"Ne gezer kızım. Ben de değil ki torun, çocuk bile yok. Niye bu yaşıma kadar yaşayabildim sanıyorsun?"

:S

31 yorum:

Pilli Petro dedi ki...

bişeyden korkunca insanın başına gelir hep, bişey çımamasına sevindim,inşallahta hiç çıkmaz.

çocuksuz insanların öyle demelerine bakma aslında çocuk olmayan ev içinde her türlü hastalık oluşuyo -zihinsel özellikle - çocuklar yaşam kaynağı yokluğunu düşünemiyorum :)

Barış'la uzun ömürler size :)

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Şimdi rahatmısın yavrum,
Tabi! doktor olmayınca ne söylesem inanmıyacaktın.
Barışı kucağına almak, sırt ağrısını körükler, oyuncaklarını evin içinden saat başı eğilerek toplaman da cabası.
Lütfen bir daha garip düşüncelere kafanda büyütüp yaşamının en değerli zamanına yazık etme.

sufi dedi ki...

Çocuklarımız altıntoplarımız. Onlar ömürlerimize ömür katanlar.Nice mutlu yıllara hepbirlikte.Yazını da bir çırpıda okudum ellerine sağlık.
"Bana birşey olmaz" sözünü günde bir kaçkez tekrarlaman bile şifa meleklerini harekete geçirecektir canım.Sana birşey olmaz geveze kalemcim.İşte o kadar.Sevgilerimle dilek.

Geveze Kalem dedi ki...

Bekriya, bir zamanlar sana bir şey yazmıştım hatırlar mısın? Hani çocuk düşünmediğini yazmıştın ya bir yerde... Ben de bu kararının nasıl değişeceğinden bahsetmiştim.;-) Evet haklısın, onlarsız olmaz!:)

Tamam anne,haklıymışsın. Ama oyuncakları eğilmeden toplayabileceğim bir yöntem biliyor musun peki?:)) Doktor gibisin valla...

Dilek (diyebilir miyim bundan sonra sana?:)), bana bir şey olmaz!İşte o kadar!:) Çok teşekkür ederim.

Primarima dedi ki...

Ohhh nasılda tanıdık geldi bu yazı bana nasılda kendimi buldum...kızım tam 2 yaşında ve bende yoğun stres altındayım demekki neymiş allahın her günü ağrıyan başın sebebi buda olabilirmiş, tabi bilemeyiz belkide damarlarda tıkanmadır allah saklasın, ama ben yinede 2 yasındaki kıza bağlayayım bu durumu dimi :)geçmiş olsun :)

elektra dedi ki...

gevezecim, hayatı ve ölümü sorgulamanın sonu , pratik bir biçimde doktorda bitti demek ki:P iyi etmişsin bence. hadi geçmiş olsun. evham ya da anksiyete diyelim hadi, o bile stress'in getirdiği bir durum. sırt ağrıları ne ki? benim tosun büyürken, sabahları ellerim uyuşuk kalkardım ben. sırtıma el sürülemezdi, bas bas bağırmaktan masaj bile yapamazlardı bana. evde az az sporla çözmüştüm tüm o ağrıları, karıncalanmaları falan. öneririm.
tekrar geçmiş olsun:)

Geveze Kalem dedi ki...

Aman Ebru, her şeyi çocuklara yormayalım. Hatta hiçbir şeyi çocuklara yormayıp, doktora falan gözükelim.(Allah'ım ben ne diyorum? Bugün doktora gitmek için 1,5 yıldır bekleyen ben değilim sanki.:P)

Yok artık demek istiyorum Elektra! Amanın, ben en iyilerdenmişim o zaman.:)Spor benim de aklımda. Şu yuva saatleri uzayınca -belki önümüzdeki ay- böyle çözmeyi umut ediyorum ben de.
Hayatı ve ölümü sorgulamamın nedeni bu değildi ilk başta. Başka bir sohbetten bu kanala girmişti düşüncelerim. Üstüne bu ağrının etkisi de artınca, daha ciddi sorgulamaya başladım.
Ve biliyor musun Elektra, belki tam olarak değil ama yaşamı tehtid eden bir hastalıkla karşı karşıya olan insanların neler hissettiğini, düşündüğünü ilk defa anlayabildim. Bu gerçekten çok zor bir durum. Hele de geride sana muhtaç olan birilerinin kalacağını düşünüyorsan... Bu hastalara çok sağlam moral vermek lâzım. Bu süre içinde ölüm şekillerini geçirdim aklımdan; mesela kalpten ölmek mi, pat diye bir trafik kazasında ölmek mi ya da uzun süren acı dönemlerinin yaşanacağını bilerek yine de böyle bir hastalıktan ölmek mi daha iyi diye. Çünkü böyle acı dolu bir süreç gerektiren hastalıklarda yine de kurtuluşun umudu vardır. Her gün hâlâ yaşıyor olduğunu fark etme mutluluğu... 'Belki' vardır hep, 'başaracağım' vardır. Ama her gün yine de sona doğru yaklaştığının bilincindedir insan, bu yüzden de ölümlerin en beteridir belki.
Çok daha fazla şey düşündüm ama o dönem içinde bunları kaleme dökmek, daha da açıkçası dillendirmekten korktum.
Şimdi de yazmak istemiyorum, hassas bir konu olduğunu yeterince fark ettim.
Neyse, böyle işte.:)

Pilli Petro dedi ki...

evet hatırlıyorum o yazdıklarını ben çocukları çok severim ama çok büyük bi sorumluluk ve henüz evli olmadığmdan evet çocuğuma baba adam budur diyen biri ile henüz karşılaşmadığımdan hala bana uzak bişey bu :))

ama doğru adamla evlensem 32 yaşımda bi tane kızım olsun isterim ne yalan söyleyeyim :))

Derin Sularda dedi ki...

Ben sadece derin bir ooh! çekmek istiyorum o kadar.

Brajeshwari dedi ki...

çocuk değil, anne olma stresi olmasın o:)

olsun, çok güzel bence..amcada gitsin sokaktaki cocuklara balon şişirsin.

Geveze Kalem dedi ki...

Bekriya, bak bugünkü aklım olsa gezip tozacağım diye bu kadar bekletmezdim çocuk meselesini. İnsanın tahamülü kalmıyor bir yaştan sonra.:)) Sana acil tarafından uygun bir aday diliyorum.:PPP

Dilekciğim, oh ki ne oh!;-)

Brajeshwari, amca zaten bunu çok imalı söylemişti. Sanki bu kadar yaşamasaydım da evlat sahibi olsaydım der gibi...
Güzel olmaz mı? Hem de öyle güzel ki bu küçük canlar...:)

etki alanı dedi ki...

Uzun zaman önceydi,Kol ağrılarımdan şikayetçiydim.Dirsekten aşağısı hisediyor ama yukarısı cansız adeta.O zamanlar evliydim.Doktora gidemiyordum(bu apayrı bir konu,oraya girmiyorum)Ben de sağlık ansiklopedisini çıkarıp,içini okumaya başladım.İlk paragrafta,kol ağrılarının sebeplerinden biri "akciğer kanseridir"diye okuyunca,ağlamaya başladım."Biliyordum zaten "deyip,hemen kalkıp evi temizlemeye başladım.Ki ben ölünce ev temiz olsun diye(kafayı yemek diye buna derler işte!Komik kadın!).Evi tertemiz yapıp gelip yezının geri kalanını okudum."Sinir ucu iltihabı"nda karar kıldım.Stres ve aşırı yorgunluğun yol açtığını okuduğumda "tamam bu" dedim(doktoor stres!).Gerçekten orada tavsiye edilen anti depresan ilaçları kullanmaya başladığımda iyileştiğimi gördüm.
O zamanlar çocuklar küçüktü ve çok anlayışlı(!) bir kocaya sahiptim.
Çok beklemedim zaten.Çocukları atamayacağıma göre dedim ve kocayı kapıya koyuverdim.(çok detaylıdır ama boşver).O gün bu gün kol ağrılarım yok!

Sadece kendimi anlattım.Tavsiye edilmez....(sigaranın üstünde yazılı olan yazıya eş değer gibi oldu)

Geçmiş olsun canım.Her kadının yaşadığı ve önlem almazsa,klinik olabileceği bir rahatsızlığı önlediğin için de seni kutluyorum.Keşke bol bol yürüyebilsen.O sırada tüm olumsuzlukları,çözebiliyorsun çünkü....
Amma doluymuşum ben de...
Sevgiler,
TüTü

Tabiat Ana dedi ki...

geçmiş olsun gevezeciğim.
Amcada gülümsetti beni :).Ama ben her ne kadar yorucu olsalarda verdiklerin keyfin yanında yorulmanın uçup gittiğini düşünüyorum.O nedenle amca kadar uzun yaşamaktansa bol çocuklu -torunlu yaşamayı tercih ederim(tıpkı aslında kendisininde arzu ettiği gibi)
barışa ve sana kocaman sevgiler.
ve bol sağlık diliyorum...

Geveze Kalem dedi ki...

Tütücüğüm bende de kol ve omuz ağrısı vardı (yani hâlâ da var.) Bunu da açıp internetten bir bakayım dedim, okuduğum şey beni daha da umutsuzluğa sürükledi. Omuz ağrılarının genelde vücuttaki bir tümörden kaynaklandığı yazıyordu. Sonra açıp akciğer kanserini araştırdım, kol-omuz ağzrılarının yanı sıra yüz ve boyunda dolgunlaşma da yazıyordu. Gidip gidip aynaya baktım, acaa dolgunlaşma var da fark etmiyor muyum diye. :) İnsan böyle hastalık hastası oluyor demek ki. Neyse sufi'nin de dediği gibi "Bana bir şey olmaz!" ;-) Senin sıkıntılarının da geçmiş olmasına sevindim. Bir nevi ağrıyan kolu kesip atmışsın.;-)
Ağrısız, acısız günler dilerim...

Tabiat Ana, amca bni 'dumura uğrattı!' :) Şaka bir yana üzüldüm ama. Yol boyu hayatını merak ettim adamın. Acaba bir hayat arkadaşı var mı onu merak ettim. Hadiçocuksuz olunabilir belki, sonuçta o duyguyu tatmayınca eksikliği fazla hissedilmeyebilir ama insanın bir hayat arkadaşı olmalı mutlaka. Hele ki o yaşlarda... Fizikse yardımlaşma için demiyorum, fikrî paylaşımlar için, iki sohbet için... Düşünsene evde kocaman bir sessizikle 80'lerinde olmayı. Hayat üstüne çöker insanın.Böyle işte... :)

ABİ dedi ki...

Bence,
bu yazının en önemli detayı,
çocuğu ve torunu olmayan bir amcanın sokaklarda yalnız başına ama cebinde balonla dolaşmasıydı..
sevgiyle..

Geveze Kalem dedi ki...

Bence de.
Ha bir de, sağlıklı olmam.;-)

ABİ dedi ki...

o, o kadar önemli değil ya..:)))
şakaydı, geçmiş olsun tabi ki..
özür..

Ebru Oğuş dedi ki...

klübe hoşgeldin tatlım, klübe hoşgeldin:-))))

duygu dedi ki...

senin bu yazını okuyunca sanki bir gün bir yerlere bir anımı yazmış ve bir zaman sonra açıp onu okumuş gibi hissettim. sanırım (kuvvetle muhtemel) 0-4 yaş grubu arası çocuğu olan her annenin yaşadığı bir olay bu. bişeyin olmamasına sevindim ama yalnız olmadığımı bilmeme daha çok :)
çok geçmiş olsun.
sevgilerimle...

şule dedi ki...

sonunu guzel baglamissin ama, cok guldum :) hani olurdu ya, ortaokulda, "bu oykunun ana fikri nedir" diye sorardi ogretmenler...neymis efendim, uzun yasamak istiyorsak cocuk yapmayacakmisiz :P
aaa bak sana 5-6 yil evvel okudugum bir gazete haberini soyleyeyim de tam olsun: arastirmalar gostermis ki, erkek anneleri kiz annelerinden 2 sene daha AZ yasiyormus hayatim. nerden baksan çöküyoruz yani :)

Geveze Kalem dedi ki...

Abi, özürlük bir durum yok ki.;-)

Ebru, anladım.;-)

Duygu, yalnız değilmişiz, ben de daha net anladım.:)

Şule, tam oldu valla.:)) Yani bir darbe daha yedim.
İşin tuhafı bu sonu ben bağlamadım, hayat bağladı. Yani düşünüyorum da bu adamı o gün, o saatte değil de neden daha önceki günler görmedim? Sanki hayat bana, "Ağrın sızın olacak, olmalı da. Yoksa bu yaşlı adam gibi sağlıklı ama cebinde balon taşıyacak kadar çocuk hasretiyle dolu biri olarak mı yaşamak isterdin?" der gibiydi.:)

Cavill dedi ki...

saçlar neden ağarıyor değil mi, hayat o kadar kolay değil ama kanımca biz de zorlaştırıyoruz.
Çocuk ne götürürse daha fazlasını veriyor bence.
sevgiler

[ fiкяiмiи iиcє güℓü ] dedi ki...

Ah canım ya, geçmiş olsun. Stres sahiden de insanı hasta ediyor değil mi? Neyse ki önemli bir şey yokmuş.

Kıyamam ben o Barış'ıma. Ne yapıyor canım çocuk. Lokum o lokum. Hem de fındıklısından.:)

Amcaya da teessüf ederim. Hem bebeyi seviyo, balon neyin veriyo, sonra da çocuğu yokmuş da bla bla bla... Aaaa sinirlendim şimdi. Ne stres yapıyormuş yavrucaklar bize?:)

Hayır canım, dün akşam çocuklara sinirlenip kendimi odaya kilitlemem ve bağıra bağıra ağlamam konusundaki söylentiler tamamen gerçek dışı, inanmayınız. Konu komşunun uydurması.:)

Belgin dedi ki...

Gevezecigim sana büyük gecmis olsun, sonuc stress de olsa Doktora gitmen cok güzel (bir daha ne olur 1,5 yil bekleme olurmu canim). Eger ciddi bir hastalik olsaydi cok gec kalmis olabilirdin.
Sevgiler

WarhaWk - Cenk dedi ki...

Çok geçmiş olsun !
Çok çarpıcı ve güzel bir blog...
Sevgi ve Saygılarımla,
Cenk

Kremali'nin annesi dedi ki...

Gevezecim, bizi cok yorduklari ve cocuklu bir hayata aslinda pek de hazirlikli olmayan ozgur ruhlarimiza minik travmalar yasattiklari dogru. Ama icinde yuzdugumuz nimet denizinde hepsi etse etse bir damla.

Bir arkadasim var benim; ileri derecede kanser hastasi. En son boynundaki tumorler icin ameliyat oldu. Su an 16 aylik olan kizina neredeyse dogdugundan beri bakamayacak kadar hasta. Birgun onun yanindayken Ali Kerem'in beni cok yordugunu soyleme gafletinde bulunmustum. Bana dondu ve Allah sana cocuguna bakacak kadar saglik bahsetmisken lutfen haline sukret dedi. Artik ne zaman yorulsam ve bazi hastaliklarimi gozumde buyutmeye kalksam, arkadasimin halini ve o sozlerini dusunuyorum.

Allah sana Baris'inla baris ve saglik dolu uzun bir omur versin Gevezecim.

:)den dedi ki...

Sevgili Geveze Kalem, blogumu ziyaretiniz sonrası buldum sizi ve de çok mutlu oldum. Keyifli yazılarınızı fırsat buldukça okudum. Şimdi sıra geldi yorumlarla sevgili yazarımızı beslemeye:)
Hayatta ne çok korkular geliştiriyoruz farkında olmadan değil mi? Felaket senaryosu yazmada üstümüze yok! Herşeyin önce kötüsünü düşünüyoruz. Böyle mi öğrendik acaba?
Anneliğin verdiği tatlı telaşla kendinizi ihmal etmişsiniz biraz anlaşılan. Sonra da ya bana birşey olursa çocuğum ne yapar? korkusu...
Güzel şeyler düşünelim. Yaşam sıkıntılı düşüncelerle geçirilmeyecek kadar değerli ve güzel.
Sağlıklı olduğunuza da çok mutlu oldum ayrıca.

(Vertigo'ya ökse otunu tavsiye etmişsiniz. Ne şekilde kullanılması gerektiği hakkında bilgi verirseniz çok sevinirim. Aradan yaklaşık 2 ay geçmesine rağmen ilacımı sadece bir öğün atlasam başım dönmeye başlıyor.)

s. dedi ki...

canım çooook geçmiş olsun... o anksiyetelerin ne olduğunu ve içinde neler yaşadığını bir panik atak olarak çok iyi anlıyorum. ama her şeyin açığa çıktığı şu dönemde bilirim ki senden mutlusu yok :))))
tekrar geçmiş olsun canım...

Geveze Kalem dedi ki...

Jade, çocuklar bence de insana çok büyük bir enerji katıyor. Hayatı onlar değil biz zorlaştırıyoruz, haklısın.;-)

İncegül, annelik hâlini özetlemişsin bu yorumunda.:)Analarını bağıra çağıa ağlatan o abicikleri öperim.:))

Belgin, sorma yahu, valla ciddi bir şey olsa yanmıştık.:)

WarhaWk, çok teşekkür ederim. Çarpıcı kelimesi şımarttı beni.;-)

Ayşe Şule, ne kadar haklısın. Zaten bu endişeleri yaşarken beni en çok ve aslında tek üzen şey buydu; ya onunla ilgilenemeyecek kadar zor bir durumda olursam? Arkadaşın için çok çok üzüldüm. Yürekten dilerim ki en kısa zamanda şifa bulup, yavrusuyla gönlünce yaşayabilsin.

:)den, ziyaretin beni de çok memnun etti, teşekkür ederim. Bahsettiğin gibi kendimi iyi düşüncelerle doldurmaya başladım artık. Bunu ilerletmeyi çok istiyorum ve biliyorum ki bu yol uzun.;-)
Ökseotuyla ilgili bıraktığım yoruma mail bildirimi istediğimi hatırlıyorum. Cevap gelmeyince detaylarını sormadım eşime. Ama bugün mutlaka öğrenip bilgilendireceğim. Umarım yardımcı olur.
Sevgiler...

Ebruli dedi ki...

Oncelikle kotu bir sey cikmadigina sevindim, cok gecmis olsun. Nedense artik hep aklimiza o kotu hastalik "kanser" geliyor. Bu hastaliga artik care bulunsun istiyorum.
Bu arada yazinin en son cumlesinde; yasli amcanin dedigine acayip guldum. Acaba ben de onun kadar yasar miyim ki? Cok merak ettim!..

Geveze Kalem dedi ki...

Ben de şu hastalığa çözüm bulunsun istiyorum. Aslında bulunmamış olması imkansız, bu kadar ilerlemiş bir teknolojide. Ama ilaç firmalarının rant sevdasından açıklanmıyordur çözümü bence.