Salıncak

|

Salıncak... Harika bir kelime!
Kelimelere yeni bir bakış açısıyla baktığımda, öyle güzel ışıldıyorlar ki, bugüne kadar neden o muhteşem ışıltılarını göremediğime şaşıyorum. Şimdi bu kelime -salıncak- bana güneş kadar parlıyor ama bunu cümlelere dönüştürebilmek ne mümkün? Keşke enerjisini sazsız sözsüz ulaştırabilme imkânım olsaydı.

Kim salıncakta sallanmaktan korkar ki? Vites gibi bir ileri bir geri, sonra daha da ileri daha da geri çalışan ayaklar, her ileri yükselişte hoplayan yürek, tüm kan yollarında büyük bir akışla hareket eden hücreler, bedeni yalayıp geçen kâh esinti kâh güçlü rüzgâr, iplere sımsıkı kenetlenmiş parmaklar, dudaklarda engel olunamayan bir gülümseme hâli, hızı kontrol etmekle etmemek arasında bocalayan zihin-kalp savaşı, özgürlük duygusu...

Özgürlük duygusu! Salıncakta sallanmak tam da böyledir bence. Sallandıkça özgürlük denen şeyi ucundan tatmış olursunuz. Ama ya ip koparsa korkusuyla, bu tat asla tüm dile, damağa yayılamaz.

Salıncakta sallanmak, büyük yüzdeyle keyif alınan bir deneyimdir. "Salıncak" denildiğinde çok insanın aklına önce bu deneyimden alınacak keyif gelir. Ama biri hayatınızı da bir salıncak gibi nereye varıyorsa oraya kadar sallamanız gerektiğini söylese, hemen hemen herkesin ilk hissedeceği şey -mecazda- iplerin kopacağı endişesidir. Neden ipler koparsa düşeceğimizi ve canımızın yanacağını düşünürüz ki? Ya o anda uçamaya başlarsak? Yavaşça havada süzülüp, yumuşak bir hareketle iniş yaparsak? Bu mükemmel bir sonuç ve deneyim olmaz mıydı?

Bunu düşünemeyiz, çünkü iplerin kopmasıyla düşüleceğine dair deneyimlenmiş genel bir bilgi vardır. Siz hiç düşmemiş olabilirsiniz, ama birilerinin düşmüş olduğuna -tanık olmasanız da- inanırsınız. Hatta en basitinden bu meselenin ispatı için, yerçekimi kuvvetini ileri sürersiniz. İyi de ben zaten yerçekimi kuvvetini alaşağı edeceğinizden bahsetmiyorum ki, belki sizin bu kuvvetle baş edebilme yeteneğiniz vardır, neden bunu henüz deneyimlemeden korkup, itiraz ettiğinizden bahsediyorum. Neden başkalarının deneyimlerini ve acı sonuçlarını sahipleniyorsunuz?

Yaşam bizlerin bakış açısıyla çoğu kez salıncakta sallanmaya benzer. Ya ileri gideriz -geleceği düşünür, onun için endişelenir ya da geleceğe yatırımlar yaparız-, ya da geri gideriz -geçmişi düşünür, kapanmamış hesapları kurcalar, bugünümüzün yanlışlarının geçmişten geldiğini var sayarız- ama bir türlü bugünde, anda kalamayız. Salıncağın ileri ve geri yolculuğu boyunca tam ortada kalabildiği an ne kadar da kısadır, değil mi? Yine tuhaftır ki, çok azımız sallanırken her geriye gidişimizde "Eyvah çok geriye gittim, şimdi düşeceğim!" diye endişe duyar ama her ileri hızlanışta, bu hızın fazla olup olmadığını, kendimizi frenleyip frenleyemeyeceğimizi, istemediğimiz mesafelere uzanabileceğimiz ve en nihayetinde düşeceğimiz korkusunu, hemen hemen hepimiz duyarız.

Belki de hayat salıncağın dışındadır. Belki de gerçek olduğunu sandığımız bu yaşamda öyle çok sallanmalıyız ki, en son büyük bir hızla ileri atılışımızda ipler kopmalı ve kendimizi boşluğa salmalıyız.
Kim biliyor bunun yanlış olduğunu?
Ben iplerin kopmasını göze almaya karar verdim.
Kendimden kopup özgürleşebilir miyim merak ediyorum...

10 yorum:

etki alanı dedi ki...

Canım benim,
Kendinden kopmuyorsun aslında,bu kuvvetle öyle bir hız alıyorsun ki,özgürlüğün yüzüne vurması,mentol etkisi yaratarak rahatlatıyor.
Son kararı verirken,insanın önüne geçen,yalnızca alışkanlıklar...Kimse geleceğin arkasına saklanamaz,çünkü ne kadar açık olduğunu bilemez.Doz kişinin kendisinde...
Ben iplerin kopmasına izin vermeden,gevşediğini farketmiştim.İki kişiyi taşıyamayacak kadar eskidiğini farketmiştim.Ancak beni taşıyabildiğini farkettiğimde,yalnız binmeye başladım o salıncağa...
Meğer ne kadar hafiflemişim...O kadar yüküm olmasına rağmen,uçarcasına sallanıyorum...Özgürlüğümü kimselere vermeyeceğime dair kendime sözüm var benim...
Kendimden kopmadan,özgürlüğümü tadıyorum...
KORKMA!
Kendine nasıl destek olduğunu bile anlamayacaksın,çünkü salıncağının hızını kendin ayarlıyorsun...
Kime göre yanlış?
Eğer sana doğru geliyorsa,kendini boşluğa salla...
TüTü

Pilli Petro dedi ki...

tek bir kelime ile çok derinlere gittim bişey yazmadan düşüneyim ben :)

Unknown dedi ki...

"...Ama ya ip koparsa korkusuyla, bu tat asla tüm dile, damağa yayılamaz."
Umutsuz anlarda tekrar tekrar okunmak istenecek türden, çok başarılı. Kalemine sağlık...

Sevgili Sema, bloglar arası kitap hediyeleşmesi yapmaya karar verdik. Katılmak istersen bloğumdaki yazıya yorum bırakırsan sevinirim.

Katılmanı istiyorum ve bekliyorum :-)

sevgilerimle...

Primarima dedi ki...

Birşeyi anlatırken başka başka mesjları nasılda verebiliyorsun bayılıyorum,bir insan hep mi güzel yazar hep mi okutur kendini?
Teşekkürler:)

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Yine çok güzel bir yazı olmuş, ellerine sağlık..

Uma dedi ki...

Bosver "baskalarina" anlatabilme cabasini, atla !

Brajeshwari dedi ki...

bence de ..Atlaa..

ABİ dedi ki...

eski bir fıkradır..
Adam çocuğunu çıkartmış dolabın üzerine.. "Atla" demiş.. "Ben seni tutarım." Çocuk atlayınca adam yana çekilmiş.. ve Gümm.
Çocuk ağlayarak babasına bakarken "Babana bile güvenme." demiş adam...

Atla ama kimseye güvenme.

Geveze Kalem dedi ki...

Tütü, fark ettiğin en güzel şey salıncağın yalnız sana ait olduğu gerçeği olmuş.:) Tebrik ederim.

Bekriya, düşündün mü? Bana anlat yahu.:)) Sevgiler...

Evvelzamaniçinde, teşekkür ederim. Katıldım etkinliğinize, sonucu merakla bekliyorum.;-)

Ebru, asıl ben teşekkür ederim. Ne kadar güzel şeyler yazmışsın. Sevgiler.:)))

Ayşegül, tekrarlayalım şu sohbeti.;-)

Uma, başkalarına anlatma çabası gibi görünen şey aslında kendime anlatma çabası.;-) Sevgilerimle...

Burcu, sen atladın mı?;-) Sevgiler...

Abi, güvenecek kendimden başka kimim var ki?:)
Sevgilerimle...

Pilli Petro dedi ki...

düşündüm düşündüm o gün bugündür düşünüyorum, anlatayım sana da bi ara :)) sevgiler benden de :)