Mutluluk Şu 'AN'da...

|

Şöyle yaşıyoruz; işe git, eve dön, yemek hazırla, yemek ye, bulaşık yıka, çamaşır yıka, giy, kirlet, yine yıka, faturaları yatır, alışveriş yap, harca harca, öde öde, çocukların dersi, çocukların aktiviteleri, ona koş, buna koş, trafik, bunaltıcı sıcaklar, dondurucu soğuklar, şikayet şikayet şikayet, depresyon, sıkıntı, stres, imdaaaat!

Şimdi hayal edin, öldünüz! Hah, pek güzel bir hayal gibi duyulmuyor değil mi?:) Ama devam edin lütfen; öldünüz ve öbür alemlere gittiniz. Etrafınızı kuşatmış bir dolu melek, insan bedeninde sürdürdüğünüz yaşamınızda ne gibi tecrübeler edindiğinizi sizin ağzınızdan duymak istiyor.

Konuşmaya başlamadan önce derin bir soluk alıyorsunuz(!), başınızı o muhteşem mavi küreye doğru çevirip gülümsüyorsunuz. Size 'imdat!' dedirten her tür sıkıntı, dert, tasa orada kaldı, biliyorsunuz. Ve oradan ayrılmış olmanın burukluğu çöküyor üstünüze. Oradayken size bıkkınlık veren şeylerin, aslında ne çok güzelliklerle dolu olduğunu fark ediyorsunuz.

"Keşke..." dediğinizi duyuyor O. Ve size, bu bilincinizle, 1 tek gün daha dünyada, eski yaşantınızda, herhangi bir gününüzü yaşama şansı veriyor.

Dönüyorsunuz....

Gözlerinizi açtığınızda yatağınızdasınız. 'Gün' denilen döngü, bütün muhteşemliğiyle başladı...

Güneşin aydınlattığı odanıza göz gezidiriyorsunuz. Yatak denilen yumuşacık bir alanda emniyettesiniz. Etrafınızda sıra sıra dizilmiş eşyalar... Hepsi yalnız bu dünyaya ait. Belki önceleri bunların eskiliğinden, modası geçmişliğinden hep şikayet ettiniz ama şimdi nasıl güzel görünüyorlar size, farkında mısınız? Yanınızda eşiniz uyuyor belki. Sırtı size dönük. Önceki gece önemsiz bir nedenden tartışmıştınız. Ne büyük bir kayıp! Farkında mısınız?

Ve sonra kendinize çeviriyorsunuz bakışlarınızı. Bu beden... bu beden ne muhteşem! Belki önceden şişman, zayıf, çirkin, eksik, kusurlu görüyordunuz. Şimdi en ince ayrıntısına kadar taşıdığı mükemmelliğinden gözleriniz kamaşıyor. Ve biliyor musunuz, o sizin! Böyle bir beden bahşedildiği için bir kez daha şükrediyorsunuz. Her nefes alışınızda kabarıp inen göğsünüze bakıyorsunuz. Aldığınız oksijenin tüm bedeninize yayılışını anlamaya çalışıyorsunuz. Elleriniz... Ayaklarınız... Kollarınız... Bacaklarınız... Damarlardan akan kana odaklandınız şimdi, işte bu yaşamın kanıtı!

Ve gününüzü yaşamaya başlıyorsunuz.. Yediğiniz her lokmanın, içtiğiniz her damla suyun dilinizde bıraktığı tadın, izlediği yolun, başka hiçbir şey düşünmeksizin farkındasınız. Yaşamın her anındaki muhteşemliğin tadına varıyorsunuz şimdi. Oysa önceden de ne çok şey yiyip, içmiştiniz. Ama bu sizin için kimi zaman mecburiyet, kimi zaman angarya olmuştu.

Yollara atıyorsunuz kendinizi. Bastığınız her taşın, toprağın detaylarını aklınıza yazmaya çalışıyorsunuz. Adımlarınızı o zemin üzerinde izliyorsunuz. Ağzınız kulaklarına varmış bir halde gülümsüyorsunuz. Görenler deli diyecek, varsın desinler...

Arabanıza bindiniz. Trafik felaket! (ti eskiden) Ama şimdi o tarfiğin içinde bile ne güzellikler olduğunu görüyorsunuz; önünüze hızla direksiyon kıran kişiye gülümseyerek yol veriyorsunuz. Hatırlıyor musunuz, bunu yapmadığınız bir gün tatsız bir inatlaşma içinde bulmuştunuz kendinizi. Trafiğin daha beter aksamasına ve daha çekilmez görünmesine neden olmuştu bu tutumunuz. Gününüzün geri kalanında o sıkıntıyı atamamış, önünüze gelenle tartışıp durmuştunuz. Şimdi yol verirken gülümseyip, üstüne 'iyi günler!' dediniz. Karşınızdaki kişi de gülümsedi en nihayet. Az sonra o da birine yol verip gülümseyecek, biliyorsunuz.

Faturaları yatırmak için bankadasınız. Uzun bir sıra sizi bekliyor. Olsun. İnsan denen varlığın parayla ilişkisini yeni bilincinizle gözlemlemek için büyük bir fırsat. Her şey ne kadar 'ciddi' işliyor. Yüzlerin hemen hepsi asık. Mesele mühim! :) İnsanların stresi şimdi daha da katlanmış sanki. Paranın önemli bir enerji olduğunu kabul ediyorsunuz ama insanlığın var olma nedeni olarak bakması ne kadar manasız geliyor şimdi size. Oysa siz de öyle değil miydiniz? Sıra size geldiğinde görevliye gülümseyip, hal hatır soruyorsunuz. Önce durumu yadırgasa da, bir süre sonra gerginliği çekilmiş gibi işinizi gülümseyerek halletmeye başlıyor. Ama o da ne? Sistem kilitlendi! Siz ve bankadaki bir dolu insan sistem tamir edilinceye kadar beklemek zorunda kalacak. Homurdanmalar, ufak çaplı tartışmalar... İçeride son sürat sıkıntılı bir enerji dolaşıyor. O sırada bankanın yan tarafındaki çay ocağını fark ediyorsunuz. Gidip, bankadakilere çay servisi yapmasını, parasını kendinizin ödeyeceğini söylüyorsunuz. Hayır siz zengin falan değilsiniz. Hatta o para bir ihtiyacınız için duruyordu cüzdanınızda. Ama siz paranın sevgiye dönüşüp, sonra o sevginin yeniden paraya dönüşebileceğini biliyorsunuz. Bunu şansı yaratacağınızdan hiç kuşkunuz yok.

Bankadakiler sürpriz çay karşısında biraz neşeleniyorlar. Sessizliği sohbetler almaya başlıyor. Sinirler biraz yatışmış. Ve sistem tamir edilip, işler yeniden görülmeye başlandığında her şey sanki daha yolunda gidiyor.

Evde yapılması gereken işlere bakıyorsunuz; çamaşırlar, bulaşıklar, temizlik, derleme, toplama... Bunları yapmak zorunda olduğunuz için lanetler edip, işleri daha da çekilmez hale soktuğunuz o günde değilsiniz artık. Çünkü bu dünyada yaşamanın, Tanrı'nın sunduğu (ve farkında olduğumuz) tüm güzelliklerin, bir bakıma karşılığı olduğunu biliyorsunuz şimdi. Buradasınız! Yaşıyorsunuz! Hayat mucizelerle, eşsiz güzelliklerle dolu. Bunların karşılığında tertip, düzen, temizlik, sağlık için bir takım şeyler yapmak zorunda olmamız yanlış olabilir mi? Peki bir zamanlar 'angarya' olarak gördüğümüz bu işleri, yapabiliyor olduğumuz için şükretmek 'polyanna'cılık mıdır sizce?

Bu günün detayları daha da uzatılabilir. (Biliyorum, birçoğunuz giden çay parasının nereden yerine geleceğini merak ediyor. Onun hayalini size bırakıyorum; nasıl bir yerden, hangi oranda gelmesini isterdiniz?:)) Çocuklarınızla, ailenizle ya da yalnız başınıza, tüm güzellikleriyle yaşadığınız bir gün oldu bugün. Anlatıldığı gibi biri değil de, herhangi evsiz, barksız biri olsaydınız, yine de o yaşamın içinde güzellikler vardır. Artık güzellik denen şeyin, 'AN'IN FARKINDA OLMAK anlamına geldiğini biliyorsunuz.

'An'ı yaşamak ile ilgili yüzlerce hatta binlerce kitap yazılmış olabilir. Milyonlarca, milyarlarca, tirilyonlarca cümle kurulmuş da olabilir. Bunların hiçbirini okumaya ihtiyacınız yok. Hayatınızın değerini anlamak için ölmenize de gerek yok. Kurmanız gereken tek bağlantı, tüm bu değerlerin içindeki güzellikleri görüp, bu güzellikleri sevgiye çevirebilmek ve sevginin olduğu her alanda size en güzel şeylerin döneceğine inanmak.

Tüm bunların 'lâf salatası' olduğunu düşünenlerinize, şu postu okumasını tavsiye edeceğim. Eğer mantıksal, bilimsel, şusal busal bir açıklama istiyorsanız gerek o postta, gerekse birçok kaynakta bulabilirsiniz. Hatta, 'yok kardeşim benim kafam bu meseleyi almıyor bir türlü' diye düşünüyorsanız, bir mail gönderin daha uzuuuun uzuuun anlatılan bilgi kaynakları göndereyim size.:)

Lütfen yalnız an'da yaşayın ve hayal ettiklerinizin gerçekleşebileceğine inanın. Ne kaybedersiniz?



14 yorum:

Belgin dedi ki...

Gevezem, güzellikleri görebilenlerden, anlayabilenlerden olmak, ne güzel..
Cok gec olmadan herseyin farkina varabilmek, anlayabilmek, görebilmek ne güzel...
AN´da yasamayi basarabilmek, ne güzel..
Yüregine saglik canim

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Sen canımsın,
düşündüren bu yazınla annenin bilimsellikten uzak, kendi içindeki çizgisine geldiğinin farkındamısın?

Pusulasız Hayat Kitap Sesleri dedi ki...

Zaten şu hayattaki tüm derdim, günün birinde "keşke" dememek için.
Yüreğine ve kalemine sağlık Geveze'ciğim gerçekten çok güzel bir yazı.
Sevgilerimle...

minimalist dedi ki...

Ben tam da bugün "artık bir daha keşke demek istemiyorum" diyerek sürüncemede kalan bir işimle ilgili harekete geçmiştim... Teşekkürler.

ozgurruya dedi ki...

Uzun banka kuyruğunun, çekilmeyen trafiğin ve her türlü olumsuzlukların bile özlendiği anlardan birini söyleyeyim size: Bir hastane odasında yatarken, odanızın penceresinden akan hayatı izlemek. Arabalar, insanlar... Dışarıda bir hayat var ama siz o hayatın dışındasınız. İşte böyle bir an öğretmişti bana anın farkında olmayı. Anın farkında olmak lazım, geçirdiğimiz zamanın ne olursa olsun kıymetini bilip kendimizi daha iyi bir ruh haline sevketmemiz gerekmektedir. Çok güzel bir yazıydı Geveze Kalem.
Sevgilerimle...

Çınar dedi ki...

Evet evet anladım, siz benim terapistimsiniz:)

Özgürrüya'nın dediği gibi, ben de üç ay boyunca hastane odasının penceresinden bakarken(annemin yanında refakatçiydim) hayatta, sağlıkla nefes alıp vermek kadar önemli hiç birşey olmadığını anlamıştım.

Keşke her anın değerini vererek yaşayabilsek.


Sevgiler

etki alanı dedi ki...

Anın farkında olmak!
Bu en can alıcı noktası bu konunun...
Neden hastaneye gittiğimde,bazen muayene olmadan çıktığımı şimdi daha iyi anlıyorum...Çok daha kötülerini görüp,halime şükrediyorum çünkü,ve kendimi iyi hissettiğim için hastaneyi terkediyorum(gerçi bu tartışmaya açık bir konudur,ama tetkiklerin de yapılması lazım aslında.galiba ben de bir terslik var).
İnsanın içinden geçenleri yazmışsın gevezem...Ve harika yazmışsın...Teşekkürler...
TüTü

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Sana geçenlerde yorum bıraktım zannediyordum ama nedense burada çıkmamış... Bi dolu bişeyler yazmıştım, ama şimdilik sadece keyifli, mutlu an'ların bol olsun diliyorum.. Yaz sonu acilen görüşmek üzere..

Tabiat Ana dedi ki...

sevgili geveze,
yaşadığımız o koca ömür aslında tek bir an ise dediğin gibi anın farkına varmak lazım.Dünya işlerine dalmış öylece koşturup giderken o anların farkına varın demen bu sabah iyi geldi bana.
Elimden geleni yapacağım .söz :)
sevgiler

[ fiкяiмiи iиcє güℓü ] dedi ki...

Mutluluk "an"dır evet. Ve sen "an"dan mutluluk damıtabiliyorsan, hayattan neşe devşirebiliyorsan; yaşama sanatını çözmüşsün demektir.

Çok güzel bir yazı Gevezem. Yıllardır yapmaya çalıştığımız şeyin Polyannacılık oynamak olmadığını biliyorum.

Ayrıca, çok büyük olmadığı sürece acılarıma da ağrılarıma da merhemi yaşamın içinde buldum. Evet kendi ellerimde ve dost ellerde. O nedenle önerdiğin yöntemin ne kadar işe yaradığını bizzat yaşıyorum.

Sahi sevgilerimle...

ELİF dedi ki...

Pozitif bakmak hayata ne kadar önemli degılmi*
Şu içimizdeki negatifleri bir tarafa atsak ne güzel olur...
Şu gökyüzünde bir yanlış bir yamukluk bulabiliyormuyuz..Yo hayır işte allahımda bizi öyle eksiksik yaratmıştır..
Şükür etmek yerine hep isyan ediyoruz..Yazık ki çok yazık...
Hayat hep bize sunulan güzelliklerle dolu önemli olan bakmak degılmı?

Anne İş'te dedi ki...

sEVGİLİ gEVEZE;
Daha dün akşam söylene söylene aklımdan geçenler burada yazı oluvermiş...Ama hayat böyle birşey işte..böyle,böyle ömür geçecek ve dediğin gibi o ömre neleri sığdırabildiğimiz önemli...Ve bu arada iznin olursa blog linkini eklemek istiyorum kendi sayfamda???

Ebru Oğuş dedi ki...

eminim şimdi bozcaada'da an'ın keyfini yaşıyorsunuzdur, ne güzel!

Geveze Kalem dedi ki...

Bazen kelimelere bulaşmayayım istiyorum. Ve böyle dönemlerde söylemeye çalıştıklarıma karşılık sizin söylediklerinizi, yalnızca hissetmeyi yeğliyorum.
Diyeceğim o ki, epey zaman oldu buralara uğramayalı. Hepinizden gelen yorumları elbette ki özenle okudum. Dahası hissettim. Ama yanıt yazmak demek kelimelerin gölgesinde kalmak demekti, o yüzden -belki aldınız belki almadınız- sadece güneşle gülümsedim hepinize.:)

(Sevgili Anne İş'te, sormana gerek var mı, tabii ki ekleyebilirsin.:))

Hepinize sevgilerimle...