Yanılgı...

|
Leight Hunt der ki, ''Yalnız ciddi ya da yalnız neşeli adam yarım adamdır.''

* * *

Aslında kısa bir zaman önce tanıdığımı zannettiğim ama parmaklarımı saymaya başladığımda 5 yılı geride bıraktığımızı görerek şaşırdığım bir arkadaşım var. Tanışılabilecek en keyifli ortamlardan birinde, yabancı dil kursunda tanıştık. Hepimiz koca koca adamlar, kadınlar olduktan sonra yeniden çalan zilin sesiyle sınıflarda öğretmenleri beklemek, arada fısır fısır esprilerle birbirimize takılmak, para ve zaman ayırarak orada eğitimde olduğumuzu unutup dersi kaynatmaya çalışmak ve dahası, gerçekten bu yaşlarda içimizdeki çocuğu yeniden oyuna davet etmek gibiydi.

O kadar eğleniyordum ki aslî amacımı eğlence, ikinci amacımı da dil öğrenmek zannedip, eşimi de bu oyuna davet etmiştim. Otuzlu yaşlarımızın başında hafta arası her gün akşam 7'den 10'a kadar 'oyun parkı'nın nimetlerinden faydalanıyorduk.

Arkadaşım T.(erkek) her sınıfta mutlaka görebileceğiniz espri makinelerinden biriydi. E o zamanlar çoluk çocuk yok, bir süre sonra kurs çıkışı hep beraber bir yerlere takılmaya başladık ve bu takılmalardan birinde eşi C.'yi de tanıdık.

Bu kadar mı olur? Tam tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş durumu, T. konuşuyor C. gülüyor, C. konuşuyor T. gülüyor. Tabii biz her ikisine de gülüyoruz ve her buluşmanın sonunda yanak kaslarım şiddetle ağrıyor. :))

Zaman geçtikça görüşmelerimiz arttı. Gerçekten onlarla çok keyifli günler, geceler geçirdik. Aynı dönemlerde sık olmasa da başka arkadaşlarımızla da vakit geçiriyorduk ve bunlardan biri alternatif turlardan birinde tanıştığımız, küçük kızları olan bir çiftti. (Onlar da o kadar ilginçtirler ki, bunu ayrı bir post konusu yapabilirim.) H. Bey(yaşı bizden epeyce büyüktür) çok okur, kezâ F.'de öyle. Halen daha kendi eğitimlerine önem verdikleri gibi kızlarının eğitiminin de üstüne ziyadesiyle titrerler. Onlarla görüşmelerimiz hep, ya onların ya bizim evde kurulan rakı sofralarında olmuştur. Kızları C. bir köşede uyurken bizler her konuda doyurucu sohbetler yaparız. Mesela onlarla kitapları, roman kahramanlarının karakterlerini, pisikolojiyi, insan ilişkilerini paylaşmaya bayılırım. Konular masamıza geldiği gibi didik didik olur ve geldiğine bin pişman bir halde yerini diğerine devreder. :)

İnsanoğlu bulduğuyla yetinmez ya, ben de neden T. ve C.'yle de böyle sohbetlerimizin olamadığı noktasına çok takıldım. Hani gülüyoruz, eğleniyoruz, geziyoruz eyvallah da, arada biraz da 'derin mevzu'lara girsek fena mı?
Yapılabilecek en büyük hatalardan birini yapıp bunu T. ve C.'ye açtım. Sonrasında nedenini anlayamadığım soğuk telefon konuşmaları, azalan görüşmeler şeklinde sürüp gitti. Görüşmelerde de tuhaf bir ifadesizlik vardı ama ben gerçekten nedenini bu söylemime bağlamamıştım.

Sadece neşeli görünen kişilerin, Leight Hunt'ın dediği gibi 'yarım insan' olduğuna değil de, saklayacakları derin kırgınlıkları olduğuna inanırım. (Sadece ciddi görünen kişilerin de büyük korkuları olduğuna...)

Onlarla tanıştığım ilk yıldan bu güne kadar belli bir istikrarı tutturamadan sürdürdüğümüz ilişkimizde, haklılığımı görmek çok üzücü bir sonuç oldu benim adıma. Bazen kendi çabamla konuları deşmemle, bazen de onların anlatımlarıyla ikisinin de çocukluktan bu yana bir dolu kırgınlıkları olduğunu öğrendim. Onları birbirlerine sevdalı eşler gibi görmem de koca bir yanılgıymış.

'Beyhude Hamlaler' adlı yazımda bahsettiğim 'ağabey' dostum bir gün bana demişti ki; ''Eşimle ben etrafımızdaki tek kötü ilişkiye sahip kişilerin kendimiz olduğumuzu sanırdık. Bunda haksız da sayılmazdık, etrafımızdaki çiftler birbirileriyle 'canım cicim'siz konuşmazlar, biri üşüse diğeri hemen ceketini çıkarır verir, öbürünün boynu ağrısa diğeri hemen masaja başlardı. Bu sahneyi sergileyenlerden çok azı evli kaldı, hâlâ evli olanların da bizim sorunlarımızın yanında incir çekirdeği gibi görüneceği büyük anlaşmazlıkları olduğunu öğrendik...''

T. ve C. yakında boşanıyorlar. Bir zamanlar onlarlayken gülmekten ağrıyan yüzüm şimdilerde zar zor gülümseyen ifade takınmaya çalışıyor.

Bize veya diğerlerine karşı kırgınlıklarını, mutsuzluklarını şen kahkahalarla örtmeleri hiç önemli değildi ama keşke bunu yalnızken birbirlerine karşı yapmasalardı. Birbirlerinin yaralarına ilaç olmak için bir fırsat kaçıp gitmiş. Keşke en azından şimdiden sonra bunu yapabilseler...

13 yorum:

cam-guzeli dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
Adsız dedi ki...

ahh ne biçim bir çağda yaşıyoruz.herkesin gizli bölmeleri var artık,ruhunun derinliklerinde...kendisine bile itiraf edemedikleri var artık insanların.üzülüyorum hem de çok.hayatımızı,yatağımızı,evimizi,bebeğimizi paylaştığımız insanı acaba tanımıyor muyuz.yoksa artık kendimizi bile tanımıyor muyuz.keşke biraz daha dürüstlük olsa,keşke biraz daha hoşgörü olsa...belki biraz değişir zamane kadınları,erkekleri.
belki o zaman gülümsemeler,kahkalar anlam kazanır.
ben ruhuma detoks yapmaya karar vermiştrim çok zaman önce,demekki iyi bir kararmış.ruhumdaki gizli bölmelerde kararmış hüzünlerimi,üzüntülerimi,pişmanlıklarımı yıkayıp paklamaya çalışıyorum hala....belki daha aydınlık yaşarım diye.tek umudum,herkesin bir gün bunu başarabilmesi
sevgiyle kal semacım

Unknown dedi ki...

Evlilik kararı aldığımda etrafımda arkadaşlarım çok şaşırmış ve erken olduğunu söylemişlerdi. Halbuki dünyadaki en güzel şey bir yuva kurmakmış. Biten evlilikleri gördükçe ve duydukça çok üzülüyorum.Umarım ayrılanlarda mutlu olurlar, çok yaralayan bir şey olduğuna eminim:(

Dikkat! biyo var ! dedi ki...

Ruhumun derinliklerine ılık bi yağmur gibi inen bu harika müzikle ,bu hoş yazın buruk bir his bıraktı damağımda.
Tuhaf ama çok yazını beğendiğim halde,müziğini tekrar tekrar dinlememe rağmen ağzımda şimdi paslı bir tad var.

Geveze Kalem dedi ki...

Burcu, bize kim ne kadar kendini gösterirse, biz onu o kadar tanıyabiliriz. Daha derin tanıyacağım diye kişiyi didiklemenin de bir anlamı yok aslında, çünkü o zaman kendilerinin bile daha önce tanımadıkları yüzleri çıkınca ortaya ilişkiyi nasıl toparlayacağını bilemiyorsun. Bence bildiğimiz kısmıyla yetinmek en iyisi.
Ruhuna detoks yapma eylemine de bayıldım bu arada. Valla bunun için sağlam bir kararlılık gerekir. Tebrik ediyorum, devamını diliyorum...

Evrim, yuva sahibi olmak gerçekten şaşırtıcı ölçüde güzel. Ama doğru yerde, doğru malzemelerle kuramazsan, doğa şartlarına yenik düşebiliyor ne yazık ki!
Yuvanın mutlulukla kalıcı olmasını dilerim...

Biyo, çok şey diyesim var şu 'paslı tad'la ilgili ama demeyeceğim.:( Gidip karakaplıya karalayacağım.

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Galiba herşeyin başı bir başkasında kendimizi aramaktansa, kendi içimizde uzun uzun yolculuklara çıkmak. Bunlar benim keyifli mavilimon yolculuklarına benzemeyecektir ama dönüş kesinlikle muhteşem olacaktır...Evlilikler, ilişkiler gerçekten zor, ama sanırım, o harika ilişkiyi yakalamak için öncelikle içimizdeki o harika kadını gidip bulmamız ve uzun yollardan geri getirmemiz gerekiyor..

Bu arada yine harika bir yazıydı..Yahu senin her yazın beni böyle uzun uzun düşündürtmek zorunda mı? Şu tembel pazar sabahında yordun beni yine :))
Sevgiler

Ebru Oğuş dedi ki...

ilginçtir ki bunu arkadaşlarımızla aramızda sıklıkla konuşurduk biz de, her evlilikte sürtüşmeler var, yalan yok. eğer bir evlilik varsa sürekli canım cicim diyen, işte onlardan korkacaksın; kokusu er ya da geç çıkıyor!!

Geveze Kalem dedi ki...

Eee Ayşegül, diyelim ki içimizdeki o harika kadını bulup getirdik, ne olacak sonra? O kadının kıymetini bilen kaç harika erkek vardır ki şu dünyada? Zaten o yolculuklara çoğunlukla biz kadınlar çıkıp, elimiz kolumuz dolu döndüğümüz için yaşanıyor tüm sürtüşmeler. Çok az erkek tanırım ki birikim sahibi kadınlara 'gerçekten' hayran olsun. Yani görünürde birçoğu zeki, akıllı, her şeyi çekip çeviran, pratik zekalı kadın ister -tabii öncelikli olarak güzellikten sonraki sıralarda- ama ne hikmetse genleri, böyle kadınlara karşı 'çekememezlik' kodlarıyla şekillenmiştir.
Ay seninki de bir söyle bin işit durumu oldu ama ne yapayım, içimdeki erkek canavarı tıssladı bir an!:)))
Eğer yazılarımı gerçekten beğeniyorsan ne mutlu bana. Senin gibi kalemi kuvvetli birinden bunları duymak iyi geliyor.
Sevgiler...

Ebru, eşimin ablasının bir arkadaşına, eşi sevgililer gününde gidip pırlanta yüzük almıştı. Eeee bunun nesi tuhaf diyeceksin. Ama o yüzüğü almak için 3 arkadaşından borç para almış! Ve hatta başka yerlere olan borçları yüzünden evlerinin elektriği, suyu, doğalgazı sıklıkla kesilir, hatta haciz falan gelir.
Şimdi böyle bir eşe güler misin, ağlar mısın? :)))/

Butterfly dedi ki...

Sevgili Sema; Birlikteliklerde bir samimiyetsizlik seziyorsam eğer, çiftler arasında özellikle, o ortamdan hemen kaçmak istiyorum, rol geregi bile tahammul edemiyorum nedense, ama hayatın toz pembe olmadığını bilenlerden olsam da gene de arkadaşlarım arasında rastladığım birbirlerine yaptıkları küçük suprızler, şakalar, düşünceli davranışlara tanık olmak beni umutlandırıyor, hala var diyorum, ince ruhlu, birbirini anlayacak zenginliğe sahip, düşünceli insanlar-çiftler- var. ama bakıyorum da herkes biriyle evli ama kimse eşiyle evli değilmiş gibi geliyor, belki de benim yanılğım, yenilgimden kaynaklanıyor, blog arkadaşlarımdan birine sormuştum-deşifre etmiyim bakalım anımsaycak mı kendileri- "eşsiz" kelimesi ne demek diye, bana unutulmaycak bir cevap vermişti, "her iki anlamı da yoklupu çağrıştırıyor, birinin benzeri yok, digerinin kendisi yok" diye.
sevgiler.

Geveze Kalem dedi ki...

O kişi için 'anımsayacak mı?' dediğine göre benim bloğumu okuyan biri demektir ve nedense bunu SS'nin söylemiş olacağını sanıyorum.:) Çünkü çoğunlukla benim okuduklarımdan sen ve SS'nin bakış açısı tam da bu cümlenin anlattığı gibi.:)
Her neyse, gizem olunca çözesim geldi:P

Evet yaa, bazen yalan da olsa hani şu ince davranışlar yok mu, ruhunu okşuyor adamın. Aslında keşke herkes rol yapsa, belki daha mutlu olunurdu...:(

Butterfly dedi ki...

ne vardı hemen cevap verdın yaff:) sure bitmediydi daha:)

Aslı dedi ki...

Semacığım,
Sana yorum yazacağım zaman arkama yaslanıp şöyle bir blogunu süzüyorum. İnsanı büyüleyen bir yazış tarzın var, kendime gelmem zaman alıyor "netekim" :)... (alıntı bir kelime)Anlattıklarından herkesin kendi payına çıkaracağı o kadar çok ders var ki... İnsanlar duygu açlıklarını bir şekilde mimik ya da ifadelerle ortaya koyuyor doğru, ama asıl önemli olan genellemelerin dışında kalıp hayatın kalp atışlarını hissetmek bana göre...
Keşke her insan önce hislerine karşı samimi olabilse...
(Bundan sonra Büyülü Kalem'sin benim için :))

Geveze Kalem dedi ki...

Sevgili Aslı,
Yazdım yazdım sildim, sana ne cevap vereceğimi bilemedim. Sanki hak etmediğim bir ödül elimde patlamış gibi şaşkın halde oluyorum sizler böyle övgülü sözler yazdığınızda.

Belki de yazmanın en güzel tarafı bu, insan çıplak kalıyor. Ne yaparsan yap kelimeler hislerini saklayamıyor. Mimik yok, ifade yok!:)