Hayat Beni Bilmesin...

|







Bazen hayat beni bilmesin istiyorum;
Kimse varlığımı hatırlamasın,
Kalabalıklar arasında yürüyeyim, görmesin...
Çığlık atayım, duymasın, sesim yankılanmasın, sonsuzluk yutsun!
Kımıldamadan oturayım evimde,
Oturduğum kanepe eğilmesin, bükülmesin,
Saat benim için tiktaklamasın,
Eğer ben yokken başka 'şey' oluyorsa bu eşyalar, olsun!
Mesela tabak benim için 'tabak' olmasın,
Köşedeki abajur neye istiyorsa ona dönüşsün,
Ya da kaybolacaksa gözlerimi diktiğim ayna,
Kaybolsun!
Dünya ben yokmuşum gibi dönsün, evren ben yokmuşum gibi dönüşsün.

Olmaz mı?

Olmaz! "Ben neyim ki?" deme hakkım bile yok!
Kütlesel bir yer kaplıyor varlığım yeryüzünde,
Evren beni biliyor, seni biliyor, onu biliyor,
Kum tanesini, hatta ayak tırnağındaki tek bir hücreyi bile biliyor.
Ölmüyor o hücre, dönüşüyor.
Sen ölmüyorsun,
Ben ölmüyorum,
Dönüşüyoruz.

Bir silkinişle, patlamayla, titremeyle, üflemeyle,
-Artık sen ne dersen de- fırlatıldı bu evrene her bir partikülümüz.
Birleşe birleşe 'biz' olduk. Mecbur kaldık birleşmeye.
"Yok ben bir partikül olmak istemiyorum," deme hakkımız var mıydı?

Ben OLMAK istemiyorum deme hakkımız var mıydı?
OLduk! Ne çare...

Hücre olduk, beyin olduk, zihin olduk,
Şimdi "Düşünmek istemiyorum!" deme hakkımız bile yok.
Meditasyon mu?
Bununla mı durduruluyormuş zihin, böyle mi dinleniyormuş insan?
Olanı söyleyeyim mi sana arkadaş,
Meditasyonla başarabildiğin en iyi şey, 'geldiğin o ilk anın dinginliğine dönmektir'.
Ama ben onu da istemiyorum,
Çünkü asıl oraya vardığında, tüm evrenlerin, tüm varoluşun bilgeliğiyle dopdolu olursun.
Bilinmez her sırrı 'bilen' olursun.

Ben 'HİÇ' bile, 'YOK' bile olmak istemiyorum,
Çünkü bunlar da bir sıfat en nihayetinde.

Ötelerin ötesinde dahi bulunmamış olmak istiyorum.
Yok mu hakkım!


'Yok'sa,
eh ne yapalım,
yaşarız biz de!

Mesela kalkar bir kahve yaparım şimdi kendime, şöyle en orta şekerlisinden, köpüklü, kıvamlı...
Sonra bir müzik açarım mutfakta, bir yandan bulaşıkları yerleştirir, bir yandan tatlı hayaller kurarım...
Ha, bu arada çamaşır makinasını da hazır etmiştim, düğmesine basayım da yıkansın bari.
Yatakları toplamıştım, etraftaki dağınıklıklara bir el atmak lâzım.
Bu arada 'şeker kadınımı' da arayayım da, telefonda lâklâk ederken işin nasıl bittiğini anlamam.
Aaa unutuyordum, dişçide randevum var! Of elimi çabuk tutmalıyım, şu işleri hâle yola koyar koymaz fırlayayım dışarı.
Akşam annemler gelecek, ne yemek yapsam?
Dişçiden çıkışta balıkçıya uğrayayım, en pratik en güzel akşam yemeği bu olur.
Kuzunun okuldan çıkış saatine denk gelirsem, onu da alır dönerim eve.
............

Nasılım HAYAT! Rolümü güzel yapıyor muyum? Uygun muyum senin oyununa?
Uygun muyum bilemem,
Ama biliyorum ki
Mecburum!

5 yorum:

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Yavrum, canım benim sen hep yaz ve bende okuyup dolu dolu yaşayayım yazdıklarınla.
Konuşmak gibi olmuyor yazmak, ne kadar konuşsakta yazdıklarını okumayı çok özlemişim.

Uma dedi ki...

Ben hep seni hatirliyorum ne yapacagiz :)

--- dedi ki...

Sen beni hatırlayacaksın, ben seni hatırlayacağım, biz birbirimizi bileceğiz, biz birleşeceğiz, biz büyüyeceğiz, biz halkaların halkası olacağız, biz seveceğiz, sevdireceğiz veya bambaşka şeyler olacak!:) Fark etmez! Biz bir kere değdik ya birbirimize, hayat bizi ne zaman hangi koşullarda buluşturmak istiyorsa o zaman buluşacağız.:) Yakında görüşmek üzere sevgili Uma...
Bilesin ki hep aklımdasın.

laleninbahcesi dedi ki...

birbirimizin varlığından haberdar olduğumuz günden beri hiç ama hiç unutmadım ki... yüzlerce kitap ayracım olmasına rağmen her akşam kitabımın arasında nazlı nazlı yatan laleyi o düşüncedeki inceliği nasıl unuturum...
İyiki varsınız...

Geveze Kalem dedi ki...

Ne kadar mutlu ettiniz beni Lale Hanım.:) Benim için de o lalenin anlamı büyüktür. Bir tek sizin için yaptım, bir daha da yapamadım.:)
Sevgilerimle...